Skip to main content

Posts

Showing posts from 2017

Öz

Bir iki haftadır kafam çok karışık. Spesifik olarak benim karar vermem gereken mevzuların olması ve benim de durmadan insanlarla konuşup onlardan fikir almak isteyişlerim ama sonucun yine benim vereceğim kararlarda düğümlenmesi- İki saati aşkındır kulağımda mozart çalıyor, bu kez bir şeyleri çözebildim sanıyorum. Yazmak güzel şey. Daha ötesi, ‘pros and cons’ listeleri hayat kurtarır, literally. Bir mesele var.  İnsanın bir işi samimi olarak yapmak istemediği zamanlarda, zor geldiği için mi yapmadığı yoksa mantıklı olanın yapmamak mı olduğu ikilemiyle karşılaşıldığında sağlıklı bir karar alabilmenin neredeyse imkansız olması... Misal, yapılması gereken bir iş var ve içinizden yapmak gelmiyor. Zor geliyor. Çünkü bu hayatta neredeyse her şey uzun ve yorucu zahmet gerektiriyor. İşte siz de diyorsunuz ki, bu işi yapmam lehime olmayacak, en iyisi göz ardı edeyim. Ama işte bu noktada insanın kendisine karşı dürüst olması çok zor. Yani tamam, o işi yapmaya engel bir ...

Kriko

Bir adam, gece yarısı şehrin dışında otomobili ile giderken birden otomobilin lastiği patladı. Adam, otomobili güç bela kontrol altına alıp durdurdu. Bagajı açıp baktığında lastiği değiştirmek için krikosu yoktu. Kendi kendine “Birinden isterim” diye düşündü. Uzakta bir ışık gördü. “Şansım varmış ki çiftçi uyumamış. Kapıyı vurur başıma geleni anlatırım. ‘Bana ödünç bir kriko verebilir misiniz?’ diye sorarım. O da ‘Hay hay arkadaş, al işini gör fakat işin bitince geri getir’ der” diye düşündü. Adam, çiftçinin evine doğru yürümeye başlamıştı ki evin ışıkları söndü. Bu işe canı sıkılan adam kendi kendine söylendi: “Şimdi adam yattı, rahatsız ettiğim için kızacak ve belki alet için para isteyecek. Ben de ‘Bu komşuluğa yakışmaz ama size 1 dolar veririm’ diyeceğim. O ‘Hem gece yarısı beni rahatsız edecek, hem de 1 dolar vereceksin ha? Ya 5 dolar verirsin ya da gider başka yerde ararsın’ diyecek.” Adam kendi kendine iyiden iyiye kızmıştı. Bahçe kapısına geldiğinde söylenmeye dev...

Ertelemek üzerine

Merhaba. Burayı boş bırakmayı cidden sevmiyorum. O yüzden spontone de olsa bir şeyler yazmak umudu ile geldim.  Bazen bilgisayarda gezinirken eski yazılarıma denk geliyorum. Bir sene önce yazmışım, tarih öyle söylüyor. Orada yazdıklarıma bakıyorum. Hayal kurduğum, ş ikayet ettiğim,  hedeflediğim, sevdiğim yahut sevmediğim şeyler hep aynı. Bir insan bir yılda hiç mi değişmez diyorum kendime. Bu sorunun cevabı hem evet hem hayır.  Değişiyoruz çünkü hayat durağan değil. Haliyle insan da durağan değil. Fakat bir yönüyle de değişmiyoruz çünkü benliğimiz aynı. Zihnimizin içindekiler aynı. Belki yaşam koşullarımız, o anki meşguliyetlerimiz değişiyordur. Ama genel itibariyle insan aynı insan. Mesela bir sene önce bu hayatı yaşanabilir kılan motivasyonu bulmaya çalışıyormuşum, şu an hala öyle. Yine bir sene öncesinde uyku düzenimden şikayet etmişim, şimdi de durum çok farklı değil. Beş sene sonra bir yerlerde rastlaşırsak şayet, muhtemelen yine aynı duru...

Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var

Merhaba. Sanırım blogun tasarımını değiştirmemin yazmaya pek bir etkisi olmadı. Olsun. Hayat hızlı akıyor, yapacak bir şey yok. Bugün ruhsat başvurusunda bulundum. Cübbeli ilk vesikalık fotoğrafımın verdiği mutlulukla her yerlerde paylaştım. Hem son bir aydır anladığım kadarıyla, paylaşmayana ruhsat vermiyorlar.. İlerde güleceğim muhtemelen bu hallerime. Aslında fotoğrafın altına yazacağım çok fazla şey vardı kafamda, ama tek cümle yazdım, “The game, Mrs Hudson, is on!” Oyun gerçekten başlıyor mu, yoksa zaten var olan bir oyun var da biz eteğinden yakalamaya mı çalışacağız, yoksa bitiş düdüğü çoktan öttü mü hiç bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey var, Sherlock severim. Azim. Evet, kendinizi tek kelimeyle tanımlayın deseler, diyebileceğim tek şey küçüklükten beri ne kadar azimli olduğum ve bu günlere -literally- kolay gelmediğim olurdu. Siz bakmayın şimdi twitter hesabımı kapatırken dahi irade gösteremediğime, bu öyle bir şey değil. Ben bu fani dünyada azmin yü...

The Book Thief

Merhaba. Size izlediğim bir filmden bahsetmeye geldim. İzleyeli bir hafta kadar oldu ancak tanıtım yazısı yazmaya yeni fırsat bulabildim. Başlıktan da anlaşılacağı üzere filmin adı "Kitap Hırsızı." Yaklaşık iki saat süren filmin türü dram ve savaş olarak geçiyor. Ama içinde çok daha fazlası olduğundan emin olabilirsiniz. Normalde konusuna bakar bakmaz izlemekten vazgeçecektim, çünkü savaş filmleri pek tercihim değildir. Fakat şu anda iyiki iyiki izlemişim diyorum. Film bitip de siyah ekranda beyaz yazılar kayarken, şimdiye dek izlediğim filmler arasında çoktan üst sıralara yerleşti bile.  Filmimiz Liesel isimli bir kızın evlatlık verilme hikayesi ile başlıyor. 1900 lü yıllar... Almanların Hitler yönetiminde olduğu ve devletin baskıcı etkisinin her yerde oldukça yoğun olarak hissedildiği dönemler. Nazilerle alakalı pek film izlememiş olmamdan ötürü müdür bilmiyorum fakat çoğu sahnede tüylerim diken diken oldu. “One small fact, you are going to die. Desp...

Bleak House

Hola. Ne zamandır bir dizi tanıtım yazısı yazmak aklımdaydı. Bilgisayarın başına bu yazıyı yazmak için oturmamış olmama rağmen, madem oturdum ve buradayım, ben de düşündüm ki neden yazmayayım. The Bleak House: ikinciye döndüğüm çok sevgili İngiliz dizisi. İngiliz dizileri, benim için Amerikan dizilerinden hep bir tık daha önde, Suits müstesna. Bunun tabiiki de yapmakta olduğum meslekle bir alakası yok.  Suits hep müstesna kalacak. Bleak House, sadece tek bir sezondan oluşan ve bittiğinde bu denli çabuk bittiği için sizi hüzünlendirmesi muhtemel olan bir mini dizi.  Yazıda spoiler vermek istemiyorum, o yüzden  yüzeysel bahsetmeye çalışacağım.  Ben de bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine izledim . Bleak House, yani kasvetli ev. Charles Dickens’in aynı isme sahip roman uyarlaması. Diziyi bitirince kitabını da edinme isteği hasıl olmadı değil. Fakat hangisi daha fazla tatmin eder, hangisini önce okumak/izlemek lazım, bilemiyorum. Dizi bir ...

Yeni Mezun Bir Hukukçuyu Neler Bekliyor- Part 3

Merhaba, İlk kez bir blog yazısını bu şekilde seri haline getirdim. İlk iki postumda staj, avukatlık, hakimlik, KPSS ve onunla girilen kurumlar gibi başlıklara genel hatlarıyla değinmeye çalıştım. Bir arkadaşım kişisel görüşlerime daha fazla ağırlık verirsem ve yaşadığım, şahit olduğum olayları da anlatırsam daha doyurucu postlar olabileceğini söylese de, sanırım o kadarına henüz cesaret edemiyorum.  Yani şöyle ki, icrada, adliye kalemlerinde, duruşmalarda başınıza pek çok olay gelecek. Canınızı sıkan ve o an çözüm üretmeniz gereken hadiseler olacak. Büroda ne gibi işler yapılır, işleyiş nasıldır, nasıl kendimizi avukat gibi hissederiz ve bunun gibi pek çok sorunun cevabıyla bu seri uzatılabilir. Fakat hem okuyucu yelpazesi geniş olduğundan, hem de daha yeni yeni hemhal olduğum konularda fazla ahkam kesmek istemediğimden ötürü bu yazıyla seriyi sonlandırıp üçlü halinde bırakacağım.  Bu yazıda da belki şimdiye dek yazdıklarım içinde en çok bilgi sahibi oldu...

Yeni Mezun Bir Hukukçuyu Neler Bekliyor- Part 2

Merhaba, Bir önceki bölümde mezun olduktan sonra tatil yapmak gerektiğinden, adliye ve avukat yanı stajının nasıl olduğundan ve büro ararken nelere dikkat edilmesi gerektiğinden bahsetmiştim. Bu yazıda, bir öncekinde değinmediğim başlıklara değinmeye çalışacağım. Öncelikle, eğer idealist bir şekilde avukatlık düşünenler varsa onlara kesinlikle staj süresi boyunca sadece stajlarını yapmalarını ve tam zamanlı bir büroda çalışmalarını tavsiye ediyorum. Ne hakimlik, ne yüksek lisans, ne açılan araştırma görevlisi ilanları, ne herhangi bir dil kursu, ne ehliyet kursu (çünkü böyle şeyler staj döneminde aradan çıksın diye düşünebiliyor, ben de öyle düşündüm fakat yanlış bir strateji ) herhangi bir şeye başvurmamalarını tavsiye ediyorum.  Bunun sebebi ise en basitinden, ehliyet kursu için bile (sınavlar, teorik dersler, pratik dersler) çalıştığınız yerden defalarca kere izin almanız gerekiyor. Ve bu hem patronunuzla ve ofisteki diğer çalışanlarla aranızda sorun oluşmas...

Yeni Mezun Bir Hukukçuyu Neler Bekliyor- Part 1

Merhaba, İlk olarak çok uzun zamandır yazı yazmadığımı belirtmeliyim. En son yazıyı kasımda yazmışım. Kasımdan bu yana geçen 8 ay boyunca çeşitli yoğunluklarım olduğundan ve bir süre sonra da araya zaman girdiği için bloga yazmak zorlaştığından ötürü yazı yazamadım. Fakat bir arkadaşımın yeni mezun bir hukukuçuya neler tavsiye edebileceğimi anlatan bir yazı kaleme almamı ricası üzerine kendimi bilgisayarın başında buldum. Umarım bu yazıyla blogun tozunu kaldırmış olurum. Öncelikle internetteki herhangi bir yerden copy-paste yapmayacağımı söylemeliyim. Bu yazdıklarım tamamen benim büyüklerimden öğrendiğim ve yaşayarak tecrübe ettiğim şeyler. Ben halihazırda avukatlık stajımın sonuna geldim ve yüksek lisansta da tez aşamasına gelmiş bulunuyorum. Kendimden yola çıkarak da anlatacağım bazı şeyleri. Keyifli okumalar. TATİL Bu yeni mezun olmuş herkese verebileceğim ilk ve en büyük tavsiyedir. Ben mezun olur olmaz, geçiçi diplomalarımız çıkınca koşa koşa baroda staj başvur...