Merhaba.
Sanırım blogun tasarımını değiştirmemin yazmaya pek bir
etkisi olmadı. Olsun. Hayat hızlı akıyor, yapacak bir şey yok.
Bugün ruhsat başvurusunda bulundum. Cübbeli ilk vesikalık
fotoğrafımın verdiği mutlulukla her yerlerde paylaştım. Hem son bir aydır
anladığım kadarıyla, paylaşmayana ruhsat vermiyorlar.. İlerde güleceğim
muhtemelen bu hallerime. Aslında fotoğrafın altına yazacağım çok fazla şey
vardı kafamda, ama tek cümle yazdım, “The game, Mrs Hudson, is on!”
Oyun gerçekten başlıyor mu, yoksa zaten var olan bir oyun
var da biz eteğinden yakalamaya mı çalışacağız, yoksa bitiş düdüğü çoktan öttü mü hiç
bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey var, Sherlock severim.
Azim.
Evet, kendinizi tek kelimeyle tanımlayın deseler,
diyebileceğim tek şey küçüklükten beri ne kadar azimli olduğum ve bu günlere -literally-
kolay gelmediğim olurdu. Siz bakmayın şimdi twitter hesabımı kapatırken dahi
irade gösteremediğime, bu öyle bir şey değil. Ben bu fani dünyada azmin yürüyen
örneklerinden biriyim.
Aslında bu yazdıklarımın bir kısmını yemin törenine saklamam
gerekiyordur belki, bilemiyorum. Ama arka fonda çalan şarkı çok güzel ve ben
oldum olası yazdım, bugün de farklı olmayacak.
Bugün cübbeyi giydiğimde, pek çok şey hissettim. Heyecan, mutluluk,
tedirginlik, acemilik, “bunu linkedin profili yapsam nasıl olur” düşüncesi, bana emek
veren kişilerin film şeridi gibi gözümün önünden geçmesi -evet hepinizi
hatırlıyorum- ama en çok gurur.
Gurur. Bugün kendimle gerçekten gurur duyduğumu
söylemeliyim. Bunları başaranın ben olmadığını biliyorum, sahip olduğumuz
hiçbir şey bizim değil. Mülk O'nundur. Fakat pes etmediğimi biliyorum. Kapıları zorladığımı
biliyorum. Ve bu yüzden, sadece bu yüzden, Allah'a bana bahşettiği bu mutluluk
için teşekkür edip, o ana gelebildiğim için kendimle gurur duydum.
Bugün bir şey daha öğrendim. Yaşadığımız her şey geçici. Bu
denli klişe bir cümle kurmak istemezdim, ama öyle. Yaşadığımız mutluluklar da
geçici. Elde ettiğimiz başarılar da geçici. Yüksek lisansa kabul aldığım için
döktüğüm gözyaşı daha dün gibi aklımda. Bir sene oldu! Ve artık elde
edilemeyecek bir şey gibi gelmiyor. Esasen her şey öyle.
Bir şeyleri elde etmek
için uğraşıyoruz, bir ömür- ve uğraşacağız da. Ama elde edince anlık bir mutluluk
yaşayıp hayatımıza devam edeceğiz. Belki de zorluklar bizi yıldıracak, lanet
edeceğiz o mutluluk duyduğumuz güne. Ama kat'iyen son ana kadar mutlu olmayacağız.
İnsan bunu bilse keşke, keşke insan bunu bilse.
İnsan bunu
bilseydi şayet, fani olmazdı. Ne elde ettiğimize çok sevinmediğimiz, ne de elde
edemediğimize çok üzülmediğimiz gün geldiğinde, işte o zaman bahar gelecek. Dünyayı
iyilik kurtarmayacak arkadaşlar. Bazılarının düşündüğünün aksine, dünyayı
ikizler burcu insanlar da kurtarmayacak.
Bu dünyayı, nimetin de zahmetin de geçici olduğunu bilip
öyle yaşayanlar kurtaracak.
“Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana” Ataol Behramoğlu
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana” Ataol Behramoğlu
Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Comments
Post a Comment