Merhaba,
İlk kez bir blog yazısını bu şekilde seri haline getirdim. İlk
iki postumda staj, avukatlık, hakimlik, KPSS ve onunla girilen kurumlar gibi
başlıklara genel hatlarıyla değinmeye çalıştım. Bir arkadaşım kişisel
görüşlerime daha fazla ağırlık verirsem ve yaşadığım, şahit olduğum olayları da
anlatırsam daha doyurucu postlar olabileceğini söylese de, sanırım o kadarına
henüz cesaret edemiyorum.
Yani şöyle ki, icrada, adliye kalemlerinde,
duruşmalarda başınıza pek çok olay gelecek. Canınızı sıkan ve o an çözüm üretmeniz
gereken hadiseler olacak. Büroda ne gibi işler yapılır, işleyiş nasıldır, nasıl
kendimizi avukat gibi hissederiz ve bunun gibi pek çok sorunun cevabıyla bu
seri uzatılabilir. Fakat hem okuyucu yelpazesi geniş olduğundan, hem de daha
yeni yeni hemhal olduğum konularda fazla ahkam kesmek istemediğimden ötürü bu
yazıyla seriyi sonlandırıp üçlü halinde bırakacağım.
Bu yazıda da belki şimdiye
dek yazdıklarım içinde en çok bilgi sahibi olduğum akademisyenlik ve araştırma
görevliliği hakkında konuşacağım. Umuyorum birilerine fayda sağlar.
YÜKSEK LİSANS
Öncelikle, mezun olur olmaz en hevesle beklediğim ve kabul
alınca da sevinçten bir miktar gözyaşı döktüğüm şeyin bu olduğunu söylemeliyim.
Staj, çok önemli ve pek tabii gerekli bir şey. Fakat yüksek lisans benim için
daha özel.
Yüksek lisansa başvurabilmek için ilk olarak geçici
mezuniyet belgesi ya da diplomanızın çıkmış olması gerekiyor. Bizde diplomalar
yaklaşık 6-7 ay sonra çıktı fakat geçici
mezuniyet belgeleri birkaç hafta içinde çıkmıştı. Yine de geçici mezuniyet
belgesinin çıkmasını beklediğim süre boyunca iki üniversitenin yüksek lisans
başvurusunu kaçırmıştım. Yani bu süreçte başvuru kaçırıp hak kaybına uğramanız
çok muhtemel, çünkü bazı okullar mayıs-haziran gibi ilana çıkıyor. Hepsine
yetişmek çok mümkün olmayabiliyor.
Geçici mezuniyet belgesinin yanında, başvuru için;
transkript, ALES belgesi, YDS belgesi ve bazı yerler de fotoğraf istiyor. CV
isteyip istemediklerinden emin olamıyorum, üzerinden zaman geçti. Ama ALES, YDS,
mezuniyet belgesi ve transkripti her yer istiyor diyebilirim. Başvurular internet
üzerinden oluyor. Hatırladığım bir tanesini anlatayım.
Üniversitenin sitesinden SBE (sosyal
bilimler enstitüsü) ne girdim. Orada yüksek lisans başvurusu yazan linke
tıkladım, sonra sitenin yönlendirmesiyle kriterleri gösteren sayfaya ulaştım. Onları
ve hangi bölümlerin açıldığını okudum. Sonrasında yine yönlendirilerek başvuru
için gerekli linke tıkladım. Bu bahsettiğim üniversitede başvuru için önce TC
kimlik numaramızla bir şifre aldık, sonrasında başvurabildik. Ama öteki
üniversiteler şifre verip kayıt almadan direkt başvuruya imkan tanıdılar.
Başvuru
online oluyor dedik. Az evvel saydığım belgeleri önce bilgisayara aktarmanız
gerekiyor. ALES ve YDS belgesini zaten
internetten indirdiğiniz için sorun olmuyor. Ama ben transkript ile mezuniyet
belgesinin fotoğrafını çekip bilgisayara aktardım diye anımsıyorum. Çünkü mezun
olduktan sonra artık öğrenci otomasyon sistemine giremiyorsunuz ve oradan
indirmeniz de mümkün olmuyor haliyle. Bir yer fotoğraf istemişti. Onun için de
vesikalık çektirip, fotoğrafçıdan çektiği fotoğrafı flashıma atmasını
istemiştim. Bir de böyle bazı yerler belli ölçülerde fotoğraf filan istiyor, ya
da yükleyeceğiniz dosyaların belli formatta olmasını istiyor. O dosyaları da
dönüştürüp öyle yüklüyorsunuz.
Bunları böyle ayrıntılı anlatıyorum çünkü ben
deneme yanılma yolu ile buldum. Bu yazıyı okuyup da başvurmayı düşünen varsa ilk
etapta zorlanmasın istiyorum.
Başvuru yaparken önce bilgilerinizi giriyorsunuz; kimlik
bilgileri, okul bilgileri, başvurmak istediğiniz alanın bilgileri vs. Sonra “ekle”
bölümünden bahsettiğim belgeleri ekliyorsunuz. Tabii arada başka aşamalar da
olabilir, site sizi yönlendirecektir.
Bu şekilde başvuru yaptıktan sonra, ALES, YDS puanları ve
not ortalamanızın belli oranlarda alınmasıyla elde edilecek puana göre, sistem
sizi bir sıraya koyuyor. Sonra yine aynı üniversitenin sitesinin SBE bölümündeki
duyurular kısmında listeleri görebilirsiniz. Misal, üniversite yüksek lisans
programına 20 kişi alacaksa 60 kişiyi “sınava girebilir” şeklinde gösteriyor. Diğerleri
mantıken elenmiş oluyor.
Eğer böyle bir- iki yerin ön değerlendirmesinden
geçemediyseniz, size tavsiyem önce puanlarınızı yükseltmeye bakın. Çünkü muhtemelen
her başvurunuzda aynı sonuçla karşılaşacaksınız. Not ortalamanız yükselmiyor
maalesef. Mezun olduktan sonra bunun pişmanlığını bir süre yaşadım ben. Ama çok
da endişe etmeye gerek yok zira ALES puanı yüzde 40 gibi bir etkiye sahip oluyor
pek çok yerde. O yüzden diliniz yoksa ve
kısa sürede de öğrenme imkanınız yoksa ALES inizi yükseltmeye bakın bence.
Dil de
aslında düşünüldüğü kadar büyük bir problem değil, en azından iki üç ay
çalışarak hatırı sayılır bir puan alınabileceğini savunuyorum. Bir de şimdi
YÖKDİL çıktı. Şu ana kadar iki kere yapıldı, ben ikisine de girmediğim için
kişisel bir değerlendirme yapamadım fakat YDS ye nazaran çok kolay olduğunu
söylüyorlar. Dil konusunda çekinceleriniz varsa, YÖKDİL de daha çok şansınız
olacaktır.
Başvuruya geri dönecek olursak; ön değerlendirmeyi geçtikten
sonra üniversitenin sistemine göre sizi yazılı sınav ya da mülakata
çağıracaklar. Bazı üniversiteler ise sadece puanlarınıza göre bir sıralama
yapıyor ve sıralamaya göre ilk 20 yi alıyor. Sınavsız olması bakımından bu daha
kolaymış gibi gözükebilir fakat yüksek puanlar genellikle ilk 20 yi doldurduğu
için şansınızın daha düşük olduğunu söyleyebilirim. Geriye zaten mülakat veya
yazılı sınavla alan okullar kalıyor. Burada isim isim okulları incelemeyeceğim ama
ben yazılı sınavın daha objektif bir değerlendirme sağladığını düşünüyorum.
Kendi
girdiğim mülakatlarda, heyecanlanma, bilmediğim yerden soru gelmesi ya da
jüriyi kızdırma gibi durumlarla karşılaştım. Her şeye hazırlıklı olun yani. Özellikle
ilk mülakatınız kötü geçerse lütfen moralinizi bozup üzülmeyin. İlkler her
zaman risklidir ve heyecan yapmanız çok normal. Benim ilk mülakatım da epey
kötüydü ama eğer orası kötü geçmeseydi şu anki okulumda olamazdım.
Bu hususa
özellikle dikkat çekmek istiyorum. Yüksek lisans, mezun olur olmazki ilk
heyecanla hemen başvurulup kabul alınmak istenen bir şey. Fakat ilk seferde
olmazsa dert edecek bir şey değil çünkü dönemlik okullarda senede iki kere
yüksek lisans programı açılıyor. Yıllık okullarda da bir kere açılıyor. Ankara'ya
yakın illeri de tercih edebilirsiniz, böylece seçeneklerinizi
çoğaltabilirsiniz.
Bir de böyle bir yerden kabul almadan önce tüm enerjinizi
buraya veriyorsunuz, eğer istediğiniz şey buysa tek düşündüğünüz bir an önce
kabul almak oluyor, stresli günler geçiriyorsunuz. Ama sizi temin ederim, bir
yeri kazandıktan ve orada bir dönem geçirdikten sonra “haa, bu muymuş”
oluyorsunuz. Aynısı staj için de geçerli, büro bulmak için de. Ulaşamadıkça gözünüzde
büyümesine aldanmayın, elde ettikten sonra pek az kıymeti kalıyor.
Ben yüksek lisansın
sonlarına doğru iyice sıkılmaya başlamıştım. Çünkü ödevler çok fazla vakit alıyor
ve devam zorunluluğu arayan bir okul seçmişseniz sürekli derslere gitmek bir
süre sonra külfet gelmeye başlıyor. Yüksek lisansın ders dönemi bittiğinde
sınıftaki arkadaşlarla iftar yapmıştık, oradaki herkes dersler bittiği için ne
kadar rahatladığını, deyim yerindeyse derin bir oh çektiğini ve zihinlerinden büyük bir yükün kalktığını söylemişlerdi. Ben şaşırmıştım hatta, çünkü
sadece bana o kadar zor geldiğini düşünmüştüm.
Demem o ki, ilerleyen
safhalarında sizi yer yer bunaltacak bir şeyi ilk etapta kazanamadık diye
üzülmeyin sakın. Yavaş yavaş hepsi olacak, emin olun.
Mülakatı ya da yazılı sınavı geçtikten sonra okula gidip
kaydınızı yaptırıyorsunuz ve sonra beklemeye başlıyorsunuz. Ders kayıtları
başlıyor, aynı lisanstaki gibi. Ders kaydınız onaylanınca da dersler başlıyor. Bu
sürede asistan hoca sizinle iletişime geçecektir, hangi dersleri seçeceğiniz
hususunda ondan da yardım alabilirsiniz.
Bir de yaygın olarak yanlış bilinen bir şeyden bahsedeyim. Yüksek
lisans programının branş branş ayrılması olayı bildiğim kadarıyla sadece Ankara
hukukta var. Yani mesela orada “ticaret hukuku” ya da “anayasa hukuku” şeklinde
sınavlara girebiliyorsunuz. Fakat geri kalan üniversitelerin hepsinde yüksek
lisans programları özel hukuk ve kamu hukuku olarak ayrılıyor. Bana hangi
alandan yüksek lisans yaptığım sorulduğunda “özel hukuk” deyince insanlar
şaşırıyorlar. Ticaret, medeni gibi bir şey bekliyorlar ama maalesef sistem öyle
değil.
Siz yüksek lisans boyunca özel hukukun bütün alanlarından ders
seçiyorsunuz. Ama neyi daha çok istiyorsanız, hangi konuda ilerlemeyi
düşünüyorsanız, tezi neyden yazacaksanız o dersleri çoğunlukta seçiyorsunuz. Mesela
ben ilk dönem 4 ikinci dönem 4 olmak üzere toplamda 8 ders aldım. Bunların 5
tanesi ticaret hukukuyla alakalıydı. Çünkü o alanda ilerlemek istiyorum. Bu yüzden siz de ilk etapta seçim yaparken
kamu ve özel arasından bir seçim yapıp, o programa başvuruyorsunuz.
Peki ne yapılıyor bu yüksek lisansta?
Benim kendi okulumun
sisteminden bahsedeyim. Esasen başka okullardan da arkadaşlarım var ve çoğunluğu bu şekilde. Her
dersten bir ödev hazırlama ve bir sunum yapma sorumluluğunuz oluyor. Bazı hocalar
bu ikisine ek olarak sınav da yapabiliyorlar. Ödevler 15-25 sayfa
arasında değişiyor ve okuduğunuz makalelerden atıf yapmanız gerekiyor. Ben kendi
adıma her bir ödevi hazırlamak için çok rahat 3-4 hafta harcadığımı söylemeliyim. Çünkü
bir şeyler yazmadan önce okumanız gerekiyor ve gerek kütüphaneden gerekse
online makalelerden en az 15 kaynak kullanıyorsunuz. Bu kaynaklara ulaşmak
içinse 25-30 ve belki de daha fazla kaynak elinizden geçiyor. (makale yazma sürecimle ilgili önceki postlarıma bakabilirsiniz)
Yazma işi biraz
stresli. Ama hiçbir şekilde lisanstaki sınavlar kadar stresli değil. Ben çoğunlukla
bu ödevlerimi, öncesinde bir kütüphane araştırması yapıp çıktılarımı aldıktan
sonra bir kafeye oturup tüm gün bilgisayarda yazı yazarak hazırladım. Yani hazırlamak
zor evet, ama keyifli de. Özellikle bitirdikten sonra sizin el emeğiniz göz
nurunuz bir ürün ortaya çıkıyor ve bunun hazzı pek az şeyde var. Bu yola girmek
istememdeki en büyük etkenlerden birisi bu diyebilirim.
Ödevinizi yazdıktan
sonra onun sunumunu yapıyorsunuz. Böylece bir dersteki sorumluluğunuz bitmiş
oluyor.
Yüksek lisansı, bilhassa akademisyenlik düşünmeyenlere
öneriyorum çünkü akademide zaten yapacaksınız. Fakat avukatlık ya da hakimlik
yaparken, yüksek lisans yapmış/yapıyor olmanın çok büyük faydasını göreceğinize
eminim. Hukuk fakültesi öğrencilerinin en çok şikayet ettikleri konu çok fazla
mezun olması ve iş bulma konusunda sıkıntı yaşanması. Bu ne yazık ki mevcut bir gerçek.
Fakat bu “çok sayıda mezunun” arasından sıyrılabilmek bir konuda farkınızı
ortaya koymakla olacak bir şey ve bu da ya yüksek lisans eğitimiyle, ya
bildiğiniz yabancı dillerle, ya da bunun haricinde katıldığınız eğitimler,
aldığınız sertifikalarla olacak bir şey.
Yüksek lisansın buradaki en büyük
faydası size bir etiket sağlaması. Çünkü yüksek lisansın üzerine doktora da
yaparsanız Dr. unvanı alıyorsunuz ve kartvizitinize Av. Dr. yazdırabiliyorsunuz. Normalde
avukatlar için reklam yasağı kapsamında pek çok kısıtlama var, sadece akademik unvanlar kartvizitte kullanılabiliyor.
Hem de sadece kartvizite yazdırmak için
değil, siz bir çok konuda uzmanlaşmış olacaksınız ve bu bilgi dağarcığınıza,
müvekkillerle kurduğunuz iletişimden yazdığınız dilekçelerin kalitesine kadar
her şeyinizi etkileyecek. Ayrıca şu an herkes üniversite mezunu. Bence günümüz Türkiye'sinde yüksek lisans, zorunlu gibi bir şey.
Fakat önemle üzerinde durmak istediğim bir konu var ki,
yüksek lisans ile staj yaparken bir büroda aktif çalışma olayı birlikte
yürümüyor. Arkadaşlarımdan yüksek lisansa odaklananlar çalıştıkları büroları
bıraktılar, bir büroda çalışmaya başlayanlarsa komple bütün dersleri alta
bıraktılar. İkisini aynı anda yürütmek, hele de cumartesileri bile mesai yapan
bir büroda hiç kolay değil. Bir de dersler hafta içi ve sabahtan olabiliyor. Her
defasında ofisten izin almak pek mümkün olmuyor. O yüzden eğer ilerisi için
avukatlık yapacaksanız, yüksek lisanstan kabul alın ama staj süresince derslere
gitmeyin, bırakın bütün dersler alta kalsın. Ya da sadece bir dönemini verin,
ikinci dönemi alta bırakın. Çünkü yüksek lisansı her zaman yapmak imkanınız olacaktır
fakat staj günleri bir daha geri gelmeyecektir.
Bu konuda yazsam daha bir bu
kadar daha yazarım. Ama hem 3 sayfayı geçti, hem de iki saati aşkındır
yazıyorum. O yüzden burada bırakıyorum. Kısaca araştırma görevliliğinden de
bahsettikten sonra yazımı sonlandıracağım.
AKADEMİSYENLİK
Üniversitelerin bünyesinde araştırma görevlisi olmak ve işin
piyasasıyla hiç uğraşmadan hep teorik kısımla ilgilenmek de oldukça cazip
seçeneklerden birisi. Akademisyen, bu mesleğe verilen genel ad. Siz, mezun
olduktan sonra eğer kabul edilirseniz “araştırma görevlisi” olarak
başlayacaksınız. Yüksek lisans ve doktoranızı yaptıktan sonra mertebeniz
yükselecek.
Peki ne gerekiyor akademisyen olmak için?
Öncelikle bu durum
da üniversiteden üniversiteye değişiyor. Bu konuda en sağlıklı bilgiyi www.yok.gov.tr
den alabilirsiniz. Burada “akademik kadro ilanları” sekmesinde her gün ya da
her hafta yeni ilanlar açılıyor. Her ilanın da 15 gün başvuru süresi oluyor. Orayı
üç dört güne bir takip ederseniz hiçbir ilanı kaçırmamış olursunuz.
İlanlarda istenenler
genel itibariyle “başvuru formu, diplomanın ve transkriptin onaylı sureti, ALES
ve YDS belgeleri fotokopileri, iki adet fotoğraf, CV, nüfus cüzdanı fotokopisi ”
şeklinde oluyor. Tabii onaylı suretleri almak için mezun olduğunuz okula ya da
notere gitmeniz gerekiyor. Belgelerinizi topladıktan sonra ilanda yazan okulun
adresine gönderiyorsunuz. Sonra ön değerlendirme sonuçları açıklanıyor. Okul şayet
kadroya iki kişi alacaksa 20 kişiyi mülakata çağırıyor. Mülakat puanınız, ALES, YDS ve not ortalamanızın belli oranlarda ortalaması alınarak bir puan
elde ediliyor ve yapılan sıralama ile asil ve yedekler belirleniyor.
Bazı okullar sadece yazılı sınav, bazıları mülakatla alıyor. Benim
genel olarak karşılaştıklarım mülakat yöntemiyle alıyordu. Tabii bunlar işin
çok teknik kısmı. Bu bilgileri küçük bir google search ile de bulabilirsiniz.
Ama
kimse size sabah saatlerinde olan mülakata yetişebilmek için gece yola
çıktığından, bütün gece otobüs yolculuğu yapıp sabah hava daha aymadan hiç
bilmediği bir şehre indiğinden, otogarda ya da bir hastanenin acilinde günün ışımasını
bekleyip sonra sora sora okulun ve sınava gireceği fakültenin yerini
bulduğundan, tabii bu meşakkatli yolculuktan sonra evden bin bir özenle hazırlanıp
çıktığı takım elbisesinin kırış kırış olmasından, bu yüzden bir sonraki sefere
takımı çantaya atıp işi sağlama aldığından, ama bu kez de elinde valizle oradan
oraya koştuğundan, yol iz bilmediği için şehir içinde dolmuş ulaşımında bile
sıkıntı yaşadığından, gece orada konaklamak gerekirse evden ayrılmadan önce bir
yerlerde rezervasyon yaptırması gerektiğinden ve tüm bunlar olup bittiğinde
mülakatta hiç bilmediği, daha önce adını sanını duymadığı bir şeyden soru
gelip de hiç bir şeye cevap veremeyince buraya kadar geldik, bari buradan
evdekilere hediyelik bi şeyler götüreyim mantığıyla mesela Isparta'dan gül kremleri, Rize'den organik çaylar aldığından ve tüm bunların bir gün biteceğini bildiği
için olaya Anadoluyu karış karış gezmek gözüyle bakmak gerektiğinden ve her ne
olursa olsun bu yolculuklardan zevk almayı bilmek gerektiğinden bahsetmez.
Ben kısmen
yazmış oldum.
Yeni mezun hukukçuyu neler bekliyor üçlemesinin sonuna geldik
efendim. Sabrınız için teşekkürler, esenlikler.
Comments
Post a Comment