Skip to main content

Sona Gelirken


 

  Avukat olmak hiç istemedim ki ben. Doktor olmak istedim hep. Küçüklüğümden beri bu böyleydi. Hatta daha çizgi film izleyecek yaşlardayken bile doktor hanım derdi bana ailem ve akrabalarım.
  Sonra büyüdüm. Bir kaza kurşunu sonucu hukuk fakültesine düştüm. Bana yıllarca doktor hanım demiş kimseler, daha ilk akraba ziyaretinde avukat hanım demeye başladılar. Bu insanları anlamak güç. Zira benim alışmam aylarımı almışken bir de baktım ki benim dışımdaki herkes kanıksamış bu durumu. Neyse efendim. Biz hikayemize dönelim.
 Üniversitenin ilk birkaç ayında üzülmedim değil. Hatta tıp fakültesine muayene olmaya gittiğimde benim yaşımdaki beyaz önlüklü öğrencileri görünce gözlerimin dolduğu günler oldu. Ama çabuk atlattım neyse ki. Kendisini rehin alan kişiye aşık olurmuş insan. Stockholm sendromu mu diyorlar, öyle bir şey. Benimki de o hesap, gün geçtikçe daha da bağlandım bölümüme. Hatta bir dönem anlatamayacağım kadar çok sevdim hukuku. Karakterime ve kişilik özelliklerime bu bölümün daha uygun olduğu sonucuna bile vardım.
  Sonra aylar geçti. Avukat hanım hitabını hak edecek yılların gelmesine yaklaştığım zamanlardı. Gönlüme psikolojinin ateşi düştü. Bir anda psikolojiyle ilgili her şeye merak sarmaya başladım. Bununla ilgili kitaplar okudum sürekli. Psikologlar gözümde devasa güzellikte bir mesleği icra ediyorlardı. Kendimi onların yerine koydum zaman zaman. Bir psikolog olmanın hayalini kurdum. Tabi yazının akışından da anlamış olacağınız üzere sevgili okur, bu ateşin küle dönüşmesi de uzun sürmedi. Her zaman psikolojinin bende ayrı bir yeri olacak lakin psikolog olmaya kalkışacak kadar değil.
  Şu anda ne istediğim konusunda kalbim ve aklım hem fikir değil. Zira kendimi tam anlamıyla keşfedebilmiş değilim ki istikbalim hakkında bir neticeye ulaşayım. Sadece bir şeyden emin oldum. Eskiden daha hareketli bir hayatı tahayyül ederken, şimdilerde kendimi sakin ve huzurlu bir hayatın düşünü kurarken yakalıyorum. Hayatta karşılaştığımız, tecrübe ettiğimiz veyahut etrafta görüp paket halinde kazandığımız edinimler herhalde bizi bu tarz değişimlere sevk ediyor. Ve bir yerde karar kılabilmek pek zor. Özellikle de benim gibi maymun iştahlı, kararsız ve sabırsız bir insan için.
  Bir şehir oyunu vardı, kardeşimin tabletinden oynardık. Kendimize ait olan şehre ev, işletme ve yol nev'inden şeyler inşa edip onlardan gelen parayla yeni birtakım şeyler satın alarak şehri genişletme üzerine kurulu bir oyundu. Kardeşimin milyarları olurdu. Benimse genelde param hiç birikmezdi çünkü sabah kurduğum şehri akşam olunca yıkıp yeniden inşa ederdim. Oyundaki en sevdiğim özellik yeniden başlatılabiliyor olmasıydı. Bazılarınıza komik gelebilir ama kendi hayatımda yeniden başlatma özelliğinin olmasını istediğim zamanlar oluyor. İnsanın her şeyi tamamen sıfırlayıp yeni bir hayat kurma fikri cazip bence. Her ne kadar fazlaca ütopik olsa da.
  Bunu "hayatım çok kötü bir yönde ilerliyor, yeni bir başlangıç yapmam benim için bir zaruret arz ediyor" olarak yorumlamayın. Öyle değil çok şükür. Şu anda hayatımın her bir zerresinden memnunum. Sadece kendini gerçekleştirmek diye bir olay vardır ya hani, taşların tamamen yerine oturması. Belli bir seviyeye ulaşmak ve hayatın ondan sonra çok istikrarlı bir şekilde gitmesi. Hah işte o bende olmadı henüz. Rasyonel olarak bakıldığında pek çok şey yerli yerinde ama aynı performansı içsel olarak baktığımda göremiyorum.
  Herkes zaman zaman varoluş sancısı çekiyordur tahminimce. Kimsenin hayatının dört dörtlük ve tam anlamıyla yolunda olduğuna inanmıyorum. Hele hele yaşantılarına hayranlık duyduğum insanların aslında içten içe ne kadar acı çektiklerini gördükten sonra, bu inancım iyice kuvvetlendi. İşte ben de bu normal durumu tecrübe edenlerden biriyim. Lakin benim kabullenemediğim şey, insanın manevi olarak bir olgunluğa ulaşmadan kendi hayatıyla alakalı önemli kararlar almak zorunda olması.
  Şu yaşıma kadar büyük ölçekli sorumluluk almaktan mümkün mertebe kaçmaya çalıştım. Çünkü ucu bir yerlere dokunacak, birilerini etkileyecek işlerin altına girmek hep ürkütmüştür beni. Hala daha başarabildiğim kadar kaçmaya, büyük sorunların muhatabı olmamaya çalışırım.  Ama artık belli bir yaşı kat ettik ve insanlar cevabı önem arz eden sorular sormaya başladı.
  Bu durumdan uzaklaşmak için kendimi çizgi film izlemeye vermiştim bir müddet. Geçici bir çözüm yolu ama onu izlediğim zaman zarfı boyunca mühim meselelerle hemhal olmuyordum ve sanırım bana kendimi güvende hissettiren yegane yer de orası oldu bir süreliğine. Şimdilerde başka şeyler izliyorum gerçeklerden uzaklaşmak için. Öğrenciyken bunları yapmak pek kolay. Ama sona yaklaşıyorum ve sonucu pek çok şeyi etkileyecek büyüklükte soru(n)lara maruz kalmaktan daha fazla kaçamayacağım galiba. 
  Bu beni bir miktar korkutuyor. Çünkü neyle karşılaşacağımı bilmiyorum ve gerçek dünyanın, uykumu alamadığım sabahlarda alarmı kapatıp o günü kendime tatil vermek gibi basit isteklerimi makul karşılamayacağından da oldukça eminim. Ama ne derler bilirsiniz. Sonunu düşünen kahraman olamaz. Biz de yola kahraman olmak için çıktığımızdan ötürü, böyle şeyleri biraz da zamana bırakmak gerekiyor.  

Comments

Popular posts from this blog

YLSY Sürecim

Üniversite üçüncü sınıf. Aziz hoca bir dersimizde “Türkiye'de akademisyen olabilmenin yolları”nı anlatıyor. O zaman bunun için 3 yol var: ÖYP, cari alımlar ve MEB bursu. O gün MEB bursunu duyunca çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Anneme anlatıyorum hemen, 6 sene çok fazla diyor; babam, Türkiye'de bir iş sahibi olmamı söylüyor. Benim için hiç kolay bir ikna süreci olmuyor. Kendimi ifade etme çabalarım hala gözümün önünden gitmiyor.  Bir sene sonra ÖYP kaldırılıyor. Yıkılıyorum. Sonra mezun oluyorum. Sonra 2016 yılında ilk kez YLSY tercih kılavuzu yayınlanıyor. İçinde özel hukuk yok. Benim hukuku sevme nedenim olan özel hukuk yok. Başvurmuyorum. Ama gerçekten çok üzülüyorum. Aradan birkaç ay geçiyor. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'ne yüksek lisansa kabul ediliyorum. Ve YLSY'yi tamamen unutuyorum. Çok güzel bir yüksek lisans dönemi... Hocalarımı çok seviyorum. Okulumu çok seviyorum. Beni gerçekten tatmin ediyor. Sonra staj başlatıyorum. Yüksek lisans ve stajı aynı...

Ph(inishe)D

  Today marks an important milestone in my life. I just submitted my PhD thesis, and it felt extremely awkward. After I pulled myself together, I visited this bench above, my sad place in Southampton. I have come here so many times. When I get upset, frustrated, or disappointed, I come here to cry, to think, to talk to myself out loud. And today, the reason I came here after my thesis submission was to let go of the things that made me miserable for the last four years. Over the past years, I got upset over so many different things. I got upset over my PhD thesis, over and over again. I got upset over presentations, progression review deadlines, writing, not writing, not being able to read, not being able to understand what I read due to language barriers... I got upset over the wrong people, and then over people who were even more wrong. Countless things. This bench has witnessed my sorrow and stayed still for me while I burst into tears each and every time. And now, since I...

Yeni Mezun Bir Hukukçuyu Neler Bekliyor- Part 1

Merhaba, İlk olarak çok uzun zamandır yazı yazmadığımı belirtmeliyim. En son yazıyı kasımda yazmışım. Kasımdan bu yana geçen 8 ay boyunca çeşitli yoğunluklarım olduğundan ve bir süre sonra da araya zaman girdiği için bloga yazmak zorlaştığından ötürü yazı yazamadım. Fakat bir arkadaşımın yeni mezun bir hukukuçuya neler tavsiye edebileceğimi anlatan bir yazı kaleme almamı ricası üzerine kendimi bilgisayarın başında buldum. Umarım bu yazıyla blogun tozunu kaldırmış olurum. Öncelikle internetteki herhangi bir yerden copy-paste yapmayacağımı söylemeliyim. Bu yazdıklarım tamamen benim büyüklerimden öğrendiğim ve yaşayarak tecrübe ettiğim şeyler. Ben halihazırda avukatlık stajımın sonuna geldim ve yüksek lisansta da tez aşamasına gelmiş bulunuyorum. Kendimden yola çıkarak da anlatacağım bazı şeyleri. Keyifli okumalar. TATİL Bu yeni mezun olmuş herkese verebileceğim ilk ve en büyük tavsiyedir. Ben mezun olur olmaz, geçiçi diplomalarımız çıkınca koşa koşa baroda staj başvur...