Skip to main content

Olmasaydı Sonumuz Böyle




Bir paket fıstıklı cips yedim. Masamda kirli kahve bardakları... Acayip yazı yazasım var ama bilgisayarı açmaya üşeniyorum gibi bir gece. Ayrıca yazarken de artık kendimi tekrar ediyorum. Bloğumun bir esprisi de kalmadı. Hem daha yazacak ne kaldı ki? Hiç.
  Bir düdük sesi duyuyorum. Diyorum trenler geliyor, trenler geçiyor içimizden. Meğer yan odadan gelen bir horlama sesiymiş. Hiç çaktırmıyorum. 21 yıl güzel güzel geçinmişim, bu yaştan sonra bozacak değilim ya kendimi.  


  Tatile gelirken valizimde sıkış tepiş getirdiğim kitaplarla göz göze gelmemeye çalışarak telefonumu alıyorum elime. Bir şarkı açıyorum vicdanımın sesini susturmak için. Twitter'a bakıyorum, instagram'a bakıyorum. Aradığım şeyi bulamıyorum. Malum face ve snap'i daha geçenlerde sildiğim için beynimi uyuşturan uygulama sayısı azaldı, fazla seçeneğim yok.
   Bir kahve yapıp geliyorum. Bir sigara yakmıyorum. Gideceğim güne bakıyorum takvimden. Kaç günüm kalmış onu hesaplıyorum. Sanki bir gitsem her şey düzelecekmiş gibi. Aynı cümleyi buraya gelmeden önce de kurduğumu hatırlıyorum. Gözlerim dalıyor. “Sanki bir ... olsa her şey düzelecekmiş gibi” mottosunu kendime anayasa edindim son günlerde. Buna içinde bulunduğu halden memnun olmayıp kendini gerçekleştirebilmek için hep yeni bir şeylerin olmasını bekleme sendromu da diyebilirsiniz. Mesela x mevzu gerçekleşirse sanki hayatım bir çağ atlayacakmış gibi. Son günlerde bu düşünceyle hemhâlım. Çünkü beynimdeki ya hep ya hiç algısını bir türlü yıkamıyor, hayatımda grilere bir türlü yer veremiyorum.

   Benim için bu hayatta başarı ya da mutluluk veya huzur sanki tek bir şeye bağlanmış ve o elimde olmayınca hiçbir şeye sahip olamıyormuşum gibi bir üzüntü içindeyim. Okurken ne kadar saçma geliyor değil mi? Haklısın sevgili okur. Bana da yazarken saçma geldi zaten. Ama hep mantıklı şeylere üzülecek değilim ya. Ben incir çekirdeğini doldurmayacak şeylere de üzülebilir, sudan sebeplerle de kırılabilirim. Benim doğam bu.


    Bugün bir denemede “Hukuk bilgisi eksiğine hakkı olan son gün mezuniyet günü. O güne iyi hazırlanın.” diye bir cümle okuyorum. Bir kahve yapıp geliyorum. Bir sigara yakmıyorum. Mezun olacağım güne bakıyorum takvimden. Kaç ayım kalmış onu hesaplıyorum. Sanki bir mezun olsam her şey düzelecekmiş gibi. Aslında bir mezun olsan sanki her şey daha da sarpa saracakmış gibi, diyor iç sesim. Bir şarkı açıyorum. Usulca bastırıyorum onu. Korkuyorum. Mezun olacak olmaktan korkuyorum. Hep korkutucu şeylere korkacak değilim ya. Ben kendi karanlıklarımdan da korkabilir yağmur yağarken de ürkebilirim . Benim doğam bu.
   Huzuru ve mutluluğu aradığım bu yolculukta telef olacağım gibi. Ama zaten “biz yolda olma fikrine hasretiz. Varmak mevzu bahis bile değil.”


 Olmasaydı sonumuz böyle. 

Comments

Popular posts from this blog

YLSY Sürecim

Üniversite üçüncü sınıf. Aziz hoca bir dersimizde “Türkiye'de akademisyen olabilmenin yolları”nı anlatıyor. O zaman bunun için 3 yol var: ÖYP, cari alımlar ve MEB bursu. O gün MEB bursunu duyunca çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Anneme anlatıyorum hemen, 6 sene çok fazla diyor; babam, Türkiye'de bir iş sahibi olmamı söylüyor. Benim için hiç kolay bir ikna süreci olmuyor. Kendimi ifade etme çabalarım hala gözümün önünden gitmiyor.  Bir sene sonra ÖYP kaldırılıyor. Yıkılıyorum. Sonra mezun oluyorum. Sonra 2016 yılında ilk kez YLSY tercih kılavuzu yayınlanıyor. İçinde özel hukuk yok. Benim hukuku sevme nedenim olan özel hukuk yok. Başvurmuyorum. Ama gerçekten çok üzülüyorum. Aradan birkaç ay geçiyor. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'ne yüksek lisansa kabul ediliyorum. Ve YLSY'yi tamamen unutuyorum. Çok güzel bir yüksek lisans dönemi... Hocalarımı çok seviyorum. Okulumu çok seviyorum. Beni gerçekten tatmin ediyor. Sonra staj başlatıyorum. Yüksek lisans ve stajı aynı...

Yeni Mezun Bir Hukukçuyu Neler Bekliyor- Part 1

Merhaba, İlk olarak çok uzun zamandır yazı yazmadığımı belirtmeliyim. En son yazıyı kasımda yazmışım. Kasımdan bu yana geçen 8 ay boyunca çeşitli yoğunluklarım olduğundan ve bir süre sonra da araya zaman girdiği için bloga yazmak zorlaştığından ötürü yazı yazamadım. Fakat bir arkadaşımın yeni mezun bir hukukuçuya neler tavsiye edebileceğimi anlatan bir yazı kaleme almamı ricası üzerine kendimi bilgisayarın başında buldum. Umarım bu yazıyla blogun tozunu kaldırmış olurum. Öncelikle internetteki herhangi bir yerden copy-paste yapmayacağımı söylemeliyim. Bu yazdıklarım tamamen benim büyüklerimden öğrendiğim ve yaşayarak tecrübe ettiğim şeyler. Ben halihazırda avukatlık stajımın sonuna geldim ve yüksek lisansta da tez aşamasına gelmiş bulunuyorum. Kendimden yola çıkarak da anlatacağım bazı şeyleri. Keyifli okumalar. TATİL Bu yeni mezun olmuş herkese verebileceğim ilk ve en büyük tavsiyedir. Ben mezun olur olmaz, geçiçi diplomalarımız çıkınca koşa koşa baroda staj başvur...

I TOLD MY STORY!

If you ask me what’s the coolest thing I’ve ever done in my life, I’d say, “Which one? I’ve done so many cool things!” But if you said, “Come on, be serious now,” I’d tell you: the day I told my story. That was the day I felt the bravest, coolest, and most inspired. It all started when one of my close friends invited me to the  TOUCH Network storytelling event. I was like, “Cool, let’s go.” I didn’t have any expectations, good or bad, except that I knew we’d see some farm animals since the event was taking place on a farm. So we went. It was a storytelling event, as advertised, but not just random storytelling. Four people talked about struggles they had overcome in life, how they did it, and what we could take from it. It was basically like TED Talks, but with fewer spotlights and more human touch. If you know me, you know I’m all about human connection, deep conversations, and touchy subjects. So I was so happy when I realized what was going on. I had the most beautiful tw...