Skip to main content

Yeniden


"Kendini tepeden aşağı bırak, kanatların sen düşerken çıkacak" derken bunu kastettiğimi ben bile bilmiyordum. Ama şu an galiba 13 gündür, yıllardır hayalini kurduğum şeyi yaşıyorum. Hola.

Hala Türkiye'yle görüntülü konuşurken, kendi kendime Türkçe şarkılar dinlerken ya da buradaki Türk arkadaşlarla sohbet ederken kendimi Türkiye'de sandığım oluyor. Hala karşıdan karşıya geçerken sağımı kontrol edip yola atlayınca soldan gelen arabalarla irkiliyorum. Hala derslerin İngilizce anlatılması garip geliyor. Ama şaka maka her sabah gözlerimi evime 3798 kilometre uzakta açıyorum ve bu gerçek değişmiyor.

Alışmak, hele bu kadar kısa sürede, mümkün değil. Ama uyum sağlamaya çalışıyorum. Buraya gelmeden önce mümkün olduğunca İngiliz mutfağını ve yemeklerini öğrenmeye ve yemeye çalışacağım, demiştim. Ama bizdeki beyaz peynirin yokluğuna yalnızca bir hafta dayanabildim. İlk kez Türk kahvesi pişirdiğimde neredeyse ağlayacaktım. Ancak bu kadar duygusal olmama ve ilk günler benim için oldukça zor geçmesine rağmen gözümden tek damla yaş akmadı. (sevgili okur sana söylüyorum, anne sen anla)

Birkaç gün önce Hintli arkadaşımla kahve içerken konu “yazma” ya geldi ve ona 2015 de bloguma yazdığım İngilizce bir yazıyı okuttum. O zamanlar İngilizcem hiç iyi olmamasına rağmen böyle şeyler yapmaya çalışıyordum. Arkadaşım çok duygulandı. Çünkü yazıda yurt dışında okumak ve sonrasında akademisyen olmakla ilgili o an bana imkansız gibi görünen öyle şeylerden bahsetmişim ki, şu anda bunları yaşıyor olmak gerçekten mucizevi geliyor.

Bütün başarılarıma ve başarısızlıklarıma ne kadar şükretsem az . Rize'deki üniversitede araştırma görevliliği kadrosu, mülakatı çok iyi geçmesine rağmen olmamıştı. Hala yeri geldikçe anlatırım. Mezun olduktan sonraki geçen iki zorlu yılımda beni en çok üzen başarısızlıklarımın başında gelir kendisi. Şu an diyorum ki, Allahım iyi ki olmamış. O, diğeri, bir başkası... Olmayan ne varsa iyi ki de olmamış yahu, ben kendimi üzdüğümle kalmışım.

Şimdi yepyeni bir hayat ve yeni yaşanacaklar var önümde. Burada geçen yıllar sonunda en büyük dileğim, insanların aklında “Türkiye'den bir ‘Fatima’ vardı deniz ticareti masterı yapan, onunla şöyle güzel günlerimiz olmuştu” diye kalabilmek.


Son söz: Kendimi tepeden aşağı bıraktım. Ve kanatlarım ben düşerken çıktı. 



Comments

  1. bana da olur mu aynısından ne dersin ? ♡

    ReplyDelete
    Replies
    1. bana olacağını da bilmiyordum ki! denemeden bilemezsin. :)

      Delete
  2. senin adına o kadar çok seviniyorum ki..kanatların seni uzağa götürdü lakin bir o kadar da yakına, tam da hayallerinin başucuna.. bu yolda yürümek o aydınlık yüreğine çok yakışıyor..

    ReplyDelete
    Replies
    1. ya çok teşekkür ederim, ne kadar gurur verici cümleler bunlar!

      Delete
  3. Bazen "saçmalı tüfeği ile ateş etse" de hayat, Swansea güzel anılar ve izler bırakacağa benziyor. Bol şans.

    ReplyDelete
    Replies
    1. ismet özel, çok severim. teşekkür ederim.

      Delete

Post a Comment

Popular posts from this blog

YLSY Sürecim

Üniversite üçüncü sınıf. Aziz hoca bir dersimizde “Türkiye'de akademisyen olabilmenin yolları”nı anlatıyor. O zaman bunun için 3 yol var: ÖYP, cari alımlar ve MEB bursu. O gün MEB bursunu duyunca çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Anneme anlatıyorum hemen, 6 sene çok fazla diyor; babam, Türkiye'de bir iş sahibi olmamı söylüyor. Benim için hiç kolay bir ikna süreci olmuyor. Kendimi ifade etme çabalarım hala gözümün önünden gitmiyor.  Bir sene sonra ÖYP kaldırılıyor. Yıkılıyorum. Sonra mezun oluyorum. Sonra 2016 yılında ilk kez YLSY tercih kılavuzu yayınlanıyor. İçinde özel hukuk yok. Benim hukuku sevme nedenim olan özel hukuk yok. Başvurmuyorum. Ama gerçekten çok üzülüyorum. Aradan birkaç ay geçiyor. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'ne yüksek lisansa kabul ediliyorum. Ve YLSY'yi tamamen unutuyorum. Çok güzel bir yüksek lisans dönemi... Hocalarımı çok seviyorum. Okulumu çok seviyorum. Beni gerçekten tatmin ediyor. Sonra staj başlatıyorum. Yüksek lisans ve stajı aynı...

Ph(inishe)D

  Today marks an important milestone in my life. I just submitted my PhD thesis, and it felt extremely awkward. After I pulled myself together, I visited this bench above, my sad place in Southampton. I have come here so many times. When I get upset, frustrated, or disappointed, I come here to cry, to think, to talk to myself out loud. And today, the reason I came here after my thesis submission was to let go of the things that made me miserable for the last four years. Over the past years, I got upset over so many different things. I got upset over my PhD thesis, over and over again. I got upset over presentations, progression review deadlines, writing, not writing, not being able to read, not being able to understand what I read due to language barriers... I got upset over the wrong people, and then over people who were even more wrong. Countless things. This bench has witnessed my sorrow and stayed still for me while I burst into tears each and every time. And now, since I...

Yeni Mezun Bir Hukukçuyu Neler Bekliyor- Part 1

Merhaba, İlk olarak çok uzun zamandır yazı yazmadığımı belirtmeliyim. En son yazıyı kasımda yazmışım. Kasımdan bu yana geçen 8 ay boyunca çeşitli yoğunluklarım olduğundan ve bir süre sonra da araya zaman girdiği için bloga yazmak zorlaştığından ötürü yazı yazamadım. Fakat bir arkadaşımın yeni mezun bir hukukuçuya neler tavsiye edebileceğimi anlatan bir yazı kaleme almamı ricası üzerine kendimi bilgisayarın başında buldum. Umarım bu yazıyla blogun tozunu kaldırmış olurum. Öncelikle internetteki herhangi bir yerden copy-paste yapmayacağımı söylemeliyim. Bu yazdıklarım tamamen benim büyüklerimden öğrendiğim ve yaşayarak tecrübe ettiğim şeyler. Ben halihazırda avukatlık stajımın sonuna geldim ve yüksek lisansta da tez aşamasına gelmiş bulunuyorum. Kendimden yola çıkarak da anlatacağım bazı şeyleri. Keyifli okumalar. TATİL Bu yeni mezun olmuş herkese verebileceğim ilk ve en büyük tavsiyedir. Ben mezun olur olmaz, geçiçi diplomalarımız çıkınca koşa koşa baroda staj başvur...