Skip to main content

Posts

Showing posts from 2018

Library Night

when someone asks me are you a morning person or night person, i always think that i am barely a person. because i am still trying to figure out very basics in this life: who am i and what do i want. basically, i stay late very often. but it is not because i am more productive at night. it is because i am too lazy to go to bed at night. today i won the challenge and stayed in the library whole night. i can't say that i fully studied. but i can say that i was more productive compared to staying at home. and i also ate a lot of junk food and a whole pizza. furthermore, i slept on chairs. so definitely i am not gonna stay in library whole night again because it is not healthy in the first place. but at least this morning i saw that i am not a night person. so i have to stop pretending that i am an owl. i am much more productive in the mornings. and i also figured out that i am still not comfortable with studying computer. i can understand more when i touch the pape...

Havadan Sudan

Şu olay bir gerçekleşsin artık hep mutlu olacağım dediğim hiçbir olay sonucunda mutlu olduğuma şahit olmadım. İnsan benliği hep en iyiyi arar çünkü. Hep daha güzelin, en güzelin peşindedir. Bundan sebep, kendime hedef diye koyduğum ve aşınca bir şey elde edeceğime inandığım basamaklar bana yeni sorumluluklardan fazlasını getirmedi . Yürüyorum. Etrafta koşturan çocuklar. Etrafta koşturan köpekler. Her yer köpek ve çocuk. Çocuk ve köpek. Havasına bir türlü alışamadığım, teknik olarak sonbahar olması gereken ama bana kış gibi gelen, buna rağmen sokakta sayısı azımsanamayacak kadar tişört ve şort giyen insana rast geldiğim bir güzel memleket. Tak tak tak. Haftada bir sorunların altında kalıyormuşum gibi hissediyorum. Bir an geliyor: her şey acayip tıkırında, her şey muhteşem, her şey mükemmel, öyle bir alıştım ki bundan iyisi şamda kayısı. Bir an geliyor: Allahım ben şimdi ne yapacağım? Tak tak tak. There is no such thing as “alışmak”, bu bir. Ama daha da önemli...

Yeniden

"Kendini tepeden aşağı bırak, kanatların sen düşerken çıkacak" derken bunu kastettiğimi ben bile bilmiyordum. Ama şu an galiba 13 gündür, yıllardır hayalini kurduğum şeyi yaşıyorum. Hola. Hala Türkiye'yle görüntülü konuşurken, kendi kendime Türkçe şarkılar dinlerken ya da buradaki Türk arkadaşlarla sohbet ederken kendimi Türkiye'de sandığım oluyor. Hala karşıdan karşıya geçerken sağımı kontrol edip yola atlayınca soldan gelen arabalarla irkiliyorum. Hala derslerin İngilizce anlatılması garip geliyor. Ama şaka maka her sabah gözlerimi evime 3798 kilometre uzakta açıyorum ve bu gerçek değişmiyor. Alışmak, hele bu kadar kısa sürede, mümkün değil. Ama uyum sağlamaya çalışıyorum. Buraya gelmeden önce mümkün olduğunca İngiliz mutfağını ve yemeklerini öğrenmeye ve yemeye çalışacağım, demiştim. Ama bizdeki beyaz peynirin yokluğuna yalnızca bir hafta dayanabildim. İlk kez Türk kahvesi pişirdiğimde neredeyse ağlayacaktım. Ancak bu kadar duygusal olmama ve ilk günler ...

YLSY Sürecim

Üniversite üçüncü sınıf. Aziz hoca bir dersimizde “Türkiye'de akademisyen olabilmenin yolları”nı anlatıyor. O zaman bunun için 3 yol var: ÖYP, cari alımlar ve MEB bursu. O gün MEB bursunu duyunca çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Anneme anlatıyorum hemen, 6 sene çok fazla diyor; babam, Türkiye'de bir iş sahibi olmamı söylüyor. Benim için hiç kolay bir ikna süreci olmuyor. Kendimi ifade etme çabalarım hala gözümün önünden gitmiyor.  Bir sene sonra ÖYP kaldırılıyor. Yıkılıyorum. Sonra mezun oluyorum. Sonra 2016 yılında ilk kez YLSY tercih kılavuzu yayınlanıyor. İçinde özel hukuk yok. Benim hukuku sevme nedenim olan özel hukuk yok. Başvurmuyorum. Ama gerçekten çok üzülüyorum. Aradan birkaç ay geçiyor. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'ne yüksek lisansa kabul ediliyorum. Ve YLSY'yi tamamen unutuyorum. Çok güzel bir yüksek lisans dönemi... Hocalarımı çok seviyorum. Okulumu çok seviyorum. Beni gerçekten tatmin ediyor. Sonra staj başlatıyorum. Yüksek lisans ve stajı aynı...

Dönüşüm

Merhaba. Bir süredir farklı yoğunluklarımdan ve en çok da ihmalkarlığımdan ötürü bloga yazı yazamıyordum ama bu durum her defasında canımı sıkıyordu. Bu sebeple az da olsa bir şeyler karalamak istedim. Geçenlerde Franz Kafka’nın dönüşüm kitabını okudum. Kitaptaki cüm lelere, twitterda bolca mizah malzemesi yapıldığından ötürü, oldukça aşinaydım: keşke böyle olmasa. Ama okurken, incecik bir kitap olmasına rağmen ilerlemekte çok zorlandım ve satır aralarındaki acıyı bizzat içimde hissettim. Bence bu kitap en çok, bir insan nasıl ailesinden bu kadar yara almasına rağmen onlardan hala vazgeçemez, bunu anlatıyor. Yazıda kitapta altını çizdiğim cümlelerden alıntılar yaparak ilerleyeceğim. Bu yüzden kitabı okumayı düşünüp de okumayanlar ve spoiler yemek istemeyenler için çok da okunması tavsiye edilen bir yazı olmayacağı kanaatindeyim. Dönüşüm: okuduğum ilk Kafka kitabı. Ankara'da Moda Sokağı'nda küçük bir tezgahtan, elindekileri bitirmek isteyen bir üniversite öğ...