Skip to main content

Adliyede Bir Gün


   Bugün gözümün önünde bir çiftin boşanmasına hükmedildi. Ne garip! Bizim ders diye okuduğumuz şeyler bazı insanların hayatını tamamen değiştirebiliyor.

   İnsanlar acılı, adliye koridorlarında. İnsanlar mutsuz. Sahip olduğu sinir hastalığından dolayı elleri ve başı sürekli titreyen adama, birilerine tüfek doğrultma suçu itham edilmesine şahit oldum. Kulakları iyi duymadığı için mübaşirin söylediklerini anlayamayan ve ne yapacağını bilemeyen yaşlı kadına hâkimin bağırdığına şahit oldum. Bize bakan yönüyle belki bir tiyatro gibi izlenen davalar, hâkimlere bakan yönüyle uğraşılması gereken yeni insanlar demekti galiba.
  İnsanlar oraya ifade vermek için ne şartlarda ve ne uzaklıktaki yollardan geliyorlar belki, bilemiyoruz. Ama bazı hâkimlerin ifade vermeye gelen insanlara davrandıkları muamele pek hoş değildi doğrusu. Hepsi de öyle değildi tabii. Gelen insanlara çok iyi davranan ve onların işlerini kolaylaştıran hâkimler de vardı. Ancak bazı gözlemlerim sonunda, hâkimlik mesleğinin insanı duygusuz davranmaya ittiğini düşünmeden edemedim. Muhakkak ki görevlerinin ağırlığı, gün içinde gelen onlarca insan ve çözmek zorunda oldukları pek çok karışık dava sebebiyle bu şekilde davranıyorlardır. Fakat yine de –muhtemelen daha önce karşılaşmadığım bir şey olduğundan ötürü- bu davranışları çok garipsedim.

  Yüzüme çarpan iri kar taneleri eşliğinde dolmuş durağına doğru yürürken aklım, hâkime hanımın boşanmaya hükmettiği o davada kalmıştı. Ve boşanmasına hükmedilen adamın pişman ve çaresiz bakışlarında… Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ne o adam, ne eşi, ne de çocukları için…

  Elleri titreyen adam acaba kendisini İstanbul’a götüren birisini bulup tam teşekküllü bir hastaneden engelli raporu alabilecek miydi? Belki böylelikle kendisine yöneltilen ithamlardan kurtulabilirdi. Kim bilir?

  Her ne kadar hâkim, savcı, avukat, mübaşir, kâtip ve daha pek çok görevlinin ekmek yediği yer olsa da Allah kimseyi adliyeye düşürmesin. Çünkü düşenler, ne yazık ki ülkemiz şartlarında iki yıldan aşağı kurtulamıyorlar.  

Comments

Popular posts from this blog

YLSY Sürecim

Üniversite üçüncü sınıf. Aziz hoca bir dersimizde “Türkiye'de akademisyen olabilmenin yolları”nı anlatıyor. O zaman bunun için 3 yol var: ÖYP, cari alımlar ve MEB bursu. O gün MEB bursunu duyunca çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Anneme anlatıyorum hemen, 6 sene çok fazla diyor; babam, Türkiye'de bir iş sahibi olmamı söylüyor. Benim için hiç kolay bir ikna süreci olmuyor. Kendimi ifade etme çabalarım hala gözümün önünden gitmiyor.  Bir sene sonra ÖYP kaldırılıyor. Yıkılıyorum. Sonra mezun oluyorum. Sonra 2016 yılında ilk kez YLSY tercih kılavuzu yayınlanıyor. İçinde özel hukuk yok. Benim hukuku sevme nedenim olan özel hukuk yok. Başvurmuyorum. Ama gerçekten çok üzülüyorum. Aradan birkaç ay geçiyor. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'ne yüksek lisansa kabul ediliyorum. Ve YLSY'yi tamamen unutuyorum. Çok güzel bir yüksek lisans dönemi... Hocalarımı çok seviyorum. Okulumu çok seviyorum. Beni gerçekten tatmin ediyor. Sonra staj başlatıyorum. Yüksek lisans ve stajı aynı...

Ph(inishe)D

  Today marks an important milestone in my life. I just submitted my PhD thesis, and it felt extremely awkward. After I pulled myself together, I visited this bench above, my sad place in Southampton. I have come here so many times. When I get upset, frustrated, or disappointed, I come here to cry, to think, to talk to myself out loud. And today, the reason I came here after my thesis submission was to let go of the things that made me miserable for the last four years. Over the past years, I got upset over so many different things. I got upset over my PhD thesis, over and over again. I got upset over presentations, progression review deadlines, writing, not writing, not being able to read, not being able to understand what I read due to language barriers... I got upset over the wrong people, and then over people who were even more wrong. Countless things. This bench has witnessed my sorrow and stayed still for me while I burst into tears each and every time. And now, since I...

Yeni Mezun Bir Hukukçuyu Neler Bekliyor- Part 1

Merhaba, İlk olarak çok uzun zamandır yazı yazmadığımı belirtmeliyim. En son yazıyı kasımda yazmışım. Kasımdan bu yana geçen 8 ay boyunca çeşitli yoğunluklarım olduğundan ve bir süre sonra da araya zaman girdiği için bloga yazmak zorlaştığından ötürü yazı yazamadım. Fakat bir arkadaşımın yeni mezun bir hukukuçuya neler tavsiye edebileceğimi anlatan bir yazı kaleme almamı ricası üzerine kendimi bilgisayarın başında buldum. Umarım bu yazıyla blogun tozunu kaldırmış olurum. Öncelikle internetteki herhangi bir yerden copy-paste yapmayacağımı söylemeliyim. Bu yazdıklarım tamamen benim büyüklerimden öğrendiğim ve yaşayarak tecrübe ettiğim şeyler. Ben halihazırda avukatlık stajımın sonuna geldim ve yüksek lisansta da tez aşamasına gelmiş bulunuyorum. Kendimden yola çıkarak da anlatacağım bazı şeyleri. Keyifli okumalar. TATİL Bu yeni mezun olmuş herkese verebileceğim ilk ve en büyük tavsiyedir. Ben mezun olur olmaz, geçiçi diplomalarımız çıkınca koşa koşa baroda staj başvur...