Skip to main content

Derdi Sevebilmek


  Kime dokunsam bin ah işitiyorum dedi yazar, kendi kendine. Meğer insanların ne çok dertleri varmış, ilk bakışta görünmeyen ama biraz üsteleyince meydana çıkan.


  Dert kavramı insanlık tarihi kadar eski olsa gerek diye düşündü. Ne kadar çok dostum varsa, hepsine bir dert. Hayat mı bu kadar çok dert veriyor omuzlarımıza, yoksa biz mi olur olmaz şeyleri dert diye yüklüyoruz sırtımıza, bilemedim dedi. Ama bildiğim tek şey, her ne kadar insan varsa şu dünyada, ama büyük ama küçük, hepsinin bir derdi var. Kimi o dert ile yaşamayı öğrenmiş ve derdi hayatının merkezi yapmamış; kimiyse tam ortasına oturtmuş derdini hayatının da, uğraşır durur onunla. 


 Peki bu dertler ne sebeple var, diye düşündü biraz. İmtihan sırrı geldi aklına. Dertlerin insanı olgunlaştırdığı ve hayata daha güçlü tutunmasını sağladığı düşüncesi geldi. Evet, dedi. Dertler birer külfet değil, nimet aslında. Bakmasını bilen için dertler, güçleştirici yönünden çok, olgunlaştırıcı yönünü açar insana. İnsan da iyi değerlendirmesini bilirse bu 'dert fırsatını', hayatına daha da güçlenerek devam edebilir. Kullanmasını bilene.

 Peki ilk dertte dayanamayıp yıkılanlar ne olacak sorusu düştü zihnine. Onlar, hayatın daha zor problemlerine dayanamayacakları için, hayat, ilk engelde pes edenleri bir bir çıkarıyor kendi bünyesinden. Ve geride kalanlarla devam ediyor akışına.

 Madem dert var, ve madem onunla başa çıkmaktan başka çare yok; o halde belki de onu sevmemiz, daha rahat başa çıkmamızı sağlayabilir düşüncesiyle doldu bir an.


 İnsan derdini sevebilir miydi? Evet, sevebilirdi. Hatta hayatta belli bir yere ulaşabilmek, 'derdimi seviyorum' diyebilme olgunluğundan geçmekteydi. Eğer derdini severse, o külfet olan dert, nimet boyutuna ulaşır ve hatta şükür duyulan bir nimet haline gelebilirdi. Evet belki de tek sır, insanın derdini sevmesinde saklıdır, dedi. 


 Kahve makinesinden gelen, kahvesinin hazır olduğunu bildiren sesle mutfağa doğru yönelirken, bu düşündüklerimi bu haftaki köşe yazımda yazmalıyım. Çok istifadeli olacağa benziyor, diye geçirdi zihninden. 

 Tam o sırada telefon çaldı. Telefonun öbür ucundan 'merhaba' sesini duymasıyla birlikte, hal hatır sorma faslına geçti. 'Nasılsın?' sorusuna aldığı cevap, dudaklarında bir gülümsemeye sebep oldu ve sanırım ne söyleyeceğini çok iyi biliyordu. '' Sorma ya, çok dertliyim şu günlerde...''

Comments

  1. "Hayat mı bu kadar çok dert veriyor omuzlarımıza, yoksa biz mi olur olmaz şeyleri dert diye yüklüyoruz sırtımıza" yine özlü bir söz.. :)
    Çok güzel dedin Fatıma'cım. Bardağın dolu tarafından bakmak böyle bir şey olsa gerek :)

    ReplyDelete

Post a Comment

Popular posts from this blog

YLSY Sürecim

Üniversite üçüncü sınıf. Aziz hoca bir dersimizde “Türkiye'de akademisyen olabilmenin yolları”nı anlatıyor. O zaman bunun için 3 yol var: ÖYP, cari alımlar ve MEB bursu. O gün MEB bursunu duyunca çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Anneme anlatıyorum hemen, 6 sene çok fazla diyor; babam, Türkiye'de bir iş sahibi olmamı söylüyor. Benim için hiç kolay bir ikna süreci olmuyor. Kendimi ifade etme çabalarım hala gözümün önünden gitmiyor.  Bir sene sonra ÖYP kaldırılıyor. Yıkılıyorum. Sonra mezun oluyorum. Sonra 2016 yılında ilk kez YLSY tercih kılavuzu yayınlanıyor. İçinde özel hukuk yok. Benim hukuku sevme nedenim olan özel hukuk yok. Başvurmuyorum. Ama gerçekten çok üzülüyorum. Aradan birkaç ay geçiyor. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'ne yüksek lisansa kabul ediliyorum. Ve YLSY'yi tamamen unutuyorum. Çok güzel bir yüksek lisans dönemi... Hocalarımı çok seviyorum. Okulumu çok seviyorum. Beni gerçekten tatmin ediyor. Sonra staj başlatıyorum. Yüksek lisans ve stajı aynı...

Yeni Mezun Bir Hukukçuyu Neler Bekliyor- Part 1

Merhaba, İlk olarak çok uzun zamandır yazı yazmadığımı belirtmeliyim. En son yazıyı kasımda yazmışım. Kasımdan bu yana geçen 8 ay boyunca çeşitli yoğunluklarım olduğundan ve bir süre sonra da araya zaman girdiği için bloga yazmak zorlaştığından ötürü yazı yazamadım. Fakat bir arkadaşımın yeni mezun bir hukukuçuya neler tavsiye edebileceğimi anlatan bir yazı kaleme almamı ricası üzerine kendimi bilgisayarın başında buldum. Umarım bu yazıyla blogun tozunu kaldırmış olurum. Öncelikle internetteki herhangi bir yerden copy-paste yapmayacağımı söylemeliyim. Bu yazdıklarım tamamen benim büyüklerimden öğrendiğim ve yaşayarak tecrübe ettiğim şeyler. Ben halihazırda avukatlık stajımın sonuna geldim ve yüksek lisansta da tez aşamasına gelmiş bulunuyorum. Kendimden yola çıkarak da anlatacağım bazı şeyleri. Keyifli okumalar. TATİL Bu yeni mezun olmuş herkese verebileceğim ilk ve en büyük tavsiyedir. Ben mezun olur olmaz, geçiçi diplomalarımız çıkınca koşa koşa baroda staj başvur...

I TOLD MY STORY!

If you ask me what’s the coolest thing I’ve ever done in my life, I’d say, “Which one? I’ve done so many cool things!” But if you said, “Come on, be serious now,” I’d tell you: the day I told my story. That was the day I felt the bravest, coolest, and most inspired. It all started when one of my close friends invited me to the  TOUCH Network storytelling event. I was like, “Cool, let’s go.” I didn’t have any expectations, good or bad, except that I knew we’d see some farm animals since the event was taking place on a farm. So we went. It was a storytelling event, as advertised, but not just random storytelling. Four people talked about struggles they had overcome in life, how they did it, and what we could take from it. It was basically like TED Talks, but with fewer spotlights and more human touch. If you know me, you know I’m all about human connection, deep conversations, and touchy subjects. So I was so happy when I realized what was going on. I had the most beautiful tw...