Öyle anlar vardır ki konuşmak bir istekten çok ihtiyaç haline gelir. Sıkılmak, bunalmak, daralmak gibi envai çeşit duyguyu doruklarda yaşar insan. Belki de içine ata ata bir çığ haline getirdiği dertleridir onu bu kadar bunaltan. Belki de bu dertlerin bu denli birikmişliğidir konuşmayı zaruri bir ihtiyaç haline getiren. Tam o sırada etrafınızda dertleşecek insan aradığınızda kimsenin olmadığını fark edersiniz. Ya da belki insanlar vardır ama dertleşmeye değer değillerdir. Sonra ikinci çare olarak telefonunuza sarılırsınız. Birilerini aramak, anlatmak, boşalmak için. O da ne! En kadim dostunuz telefonun öbür ucunda değildir. Ya da başka kötü bir ihtimal, ayın başında telefonunuzda bulunan yüzlerce bedava dakikadan şimdi eser kalmamıştır. İşte o zaman kızarsınız en yakın arkadaşınıza, telefona çıkmadı diye. Veya kendinize kızarsınız, o canım dakikaları başka zamanlarda gereksiz muhabbetlerle harcadığınız için. Ama pes etmezsiniz. Niye? Çünkü içinizde çığ olup kaymaya hazı...
Everything starts with a dream.