Skip to main content

4. Kez Asya


Asya güncelerimi bu kez kitap için biriktiriyorum. Bu gezi boyunca da sürekli ses kayıtları ve küçük notlar aldım. Vakit buldukça ve bir yere oturma imkânı oldukça da yazıya döktüm. Ama buraya gezi dönüşü birkaç kelime bırakmak istedim. Şu an Çin’de, Şangay Pudong Havalimanı’ndan yazıyorum bu satırları.

18 gündür tek başıma Asya’da geziyorum. Tayland’da şezlong başında, bir elimde hindistan cevizi suyu, diğer elimde de yazmak için bilgisayarım olarak hayal ettiğim bu tatil, benim için tam bir survive etme savaşına dönüşmüş durumda. Aslında gezdiğim her yer, gördüğüm her şey, yaptığım aktiviteler, yediğim içtiğim şeyler, tanıştığım insanlar, genel olarak tüm deneyim beni fazlasıyla tatmin etti. Bu gezimi puanlayacak olsam herhalde 8.5, hatta 9/10 verirdim. Gelelim o bir puana

Bir defada dört ülke gezmek yorucuymuş arkadaşlar. Bunu Balkanlar’da ve Avrupa’da da yapmıştım. Balkanlar’da arka arkaya hiç ara vermeden altı ülke gezmiştim. Turla gitmiştim; otel, yemek, gezilecek yerler hep ayarlanmıştı ama turun sonuna doğru hem insanın enerjisi hem de gezme isteği azalıyor. Avrupada da yine birbirine yakın üç ülke seçip, beş gün içinde hepsini gezmiştim. Bu kez tüm rezervasyonlar da, seyahat planı da bendeydi. Ama o da ayrı yorucuydu. Yani kendinize bir gün dinlenme imkânı yaratabiliyorsunuz ama vermek istemiyorsunuz çünkü süreniz kısıtlı. İkisinde de her sabah 6-7 gibi uyanmak zorunda kaldım.

Bir kere de Asya’da Endonezya, Malezya ve Bali’yi böyle arka arkaya gezmiştim. Yine yorucuydu arkadaşlar. O zaman toplamda 12 gün ayırmıştım, yine yalnızdım. Ama Malezya’ya geldiğimde otele yemek siparişi vermeye falan başladım. Bir gün hiç otelden çıkmadım. Çünkü insan bu, yoruluyor. Her gün bir şeyler görme telaşından, günde en az 25 bin adım atmaktan, değişik yemekler yemekten, insanlarla anlaşmaya çalışmaktan Bir süre sonra keşif yapmaktan çıkıp katlanmaya dönüşüyor. Yabancı bir ülkede, otel yatağında AC acik otururken "Ben burada ne halt ediyorum?" diye sorguladığımı çok bilirim. AC’ ye vurgu yaptım çünkü o bile insanı bir yerden sonra kötü etkiliyor.

Asya’da hava hep çok sıcak ve aşırı nem var. O yüzden gittiğiniz her yerde klima açık ve hep açık. Yani klimayı kapatsanız odada duramazsınız, gece de açık bırakıyorsunuz çünkü diğer türlü uyuyamıyorsunuz. Ama benim prenses bünyem bunu kaldırmıyor tabii ki. Bir süre sonra sıcak-soğuk hava değişiminden hasta oluyorum. Yani kaçınılmaz böyle şeyler. Zaten diğer faktörlerle birleşince, vücudun yorgun düşüp hasta olması kadar normal bir şey yok. Ama demeye çalıştığım şu: Genel olarak birbirine ardışık yapılan seyahatler, belli bir süreyi ve mesafeyi aştığında hep yorgunlukla sonuçlanıyor. Canım annemin bir lafı var, sağ olsun, ben her yurt dışına çıkmadan önce kullanır: "Gezmenin adı yorgunluk." O kadar haklısın ki, annem!

Bu gezide de aynısı oldu. Bu kez her zaman yaptığım gibi otellerde kalmadım. Aslında Asyada otelde kalsanız bile sizi çok zorlamaz çünkü genel olarak ucuz. Asyada pahalı tek şey, oraya alacağınız uçak biletleri; onun dışında genelde uygun fiyatlı. İşte ben bu kez çok yer gezeceğim ve çok kez uçağa bineceğim için zaten bütçemin çok üstüne daha geziye çıkmadan çıkmıştım. (As if I had a budget.) O yüzden bu kez otel değil de hostel ayarlayayım dedim.

Aslında güzel de oldu. Otel yerine hostel ayarladığım için en lüks hostelleri seçtim: Merkeze en yakın, metroya ulaşımı kolay, kahvaltı dâhil vs. Hatta Tayvanda tamamen kadınlara özel bir hostel buldum ki, çok iyiydi. Hostellerden yana yüzüm güldü. Yani teknik olarak 6-8 diğer kişiyle aynı odada uyudum ama bir şekilde alışıyorsunuz arkadaşlar. Bir de hep kadın hostelleri seçtim; kızlar daha sessiz, düzenli ve güvenli olur diye. Genellikle öyle de oldu. Ama illa ki onun da verdiği bir yorgunluk oluyor.

Mesela otelde kalsanız ve o gün canınız dışarı çıkmak istemese, bütün gün odada takılma ve yatağınızda instant noodle yeme şansınız var. Ama hostel öyle değil, size ayrılan alan kelimenin tam anlamıyla bir yatak ve tek kişilik. Zaten ilk buradan kaybediyor. Sonra hostel odanızda yemek yiyemiyorsunuz ki, bu da mantıklı. Yani o kadar kişi farklı şeyler yese, oda kokar ve baş etmek zor olur. Ama bunların hep götürdüğü bir konfor değeri var. Mesela en basit bir muz, kahve için bile lobiye ya da ortak alana gitmek zorunda kalıyorsunuz. Gün içinde odaya gelip uyuma lüksü her daim var ama mahremiyet için konulan perdeyi çekiyorsunuz ve karanlık küçük bir kutudaymışsınız hissi veriyor.

Yani bu da tamam, insan birkaç gün katlanır ama 18 gün değil.

Böyle Asya’da ya da Avrupa’da aylarca backpacking yapan ya da meslek olarak digital nomad olan kişilere hep özenirdim. Konfor alanın o kadar dar ki, sürekli hareket halindesin. Her sabah yeni bir ülkede gözünü açıyorsun, "How cool is that!" diye düşünüyordum. Ama o kadar da havalı değil arkadaşlar Onun da bir ton sorunu var.

Bir de bir sınırı var. En azından benim için. Ben 10 günden uzun süren, sürekli hareket halinde geçen tatillerde yoruluyorum. Hayatımda hiç bir hafta boyunca otel havuzunda takıldığım ve katıldığım tek etkinliğin otelin düzenlediği aktiviteler olduğu bir tatil yapmadım. Hiç de özenmedim, yalan yok. Çünkü bu bana göre değil. Bu yüzden Tayland'ı başta öyle planlasam da sonra daha çok yer gezmeli bir geziye çevirdim. Çünkü daha önce Bali'de de, Phuket'te de, Pattaya'da da bir süre otelin havuz başında takılma olayını denedim ama en fazla birkaç saat dayanabildim. İnsan sıkılıyor arkadaşlar. Yıllardır "struggle" ve "hustle" kültürüne alışmış olan bünyem, maalesef rahatı görünce istemiyor. Bir de FOMO (fear of missing out) var. "Dışarıda keşfedilecek bir sürü şey varken burada neden yatıyorum?" diye düşünüyor insan.

Ama bu gezimde beni en çok zorlayan şey bence dönüş yolculuğuydu. Arkadaşlar, üç günlük dönüş yolu mu olur Allah aşkına? Robocop musun sen? Hiç uyumadan arka arkaya dört kez uzun mesafeli uçağa bineceksin? Keşke bu soruyu planlama yaparken kendime de sorsaydım. Gezime Tayland'da başladım. Sırasıyla Singapur, Tayvan ve Japonya'yı gezdim. Bana öyle geldi ki Japonya'dan direkt İngiltere'ye uçmak yerine önce Taylanda geri uçmak, sonra İngiltereye uçmak aynı derecede kolay ve sorunsuz olur. Hani şu okul yolunda kısa rota yerine azıcık uzun rotayı seçersiniz ve "Farklı olur benim için" dersiniz ya, işte ben de "Ne var ki ya, birkaç kez daha uçarım" dedim. Haritaya bakınca "Pit pit geçerim" gibi geldi. Ama gerçek hayatta bu, binlerce mil havada, kötü uçak yemekleri, arka arkaya uykusuz geçen geceler ve havalimanında saatlerce süren aktarmalar anlamına geliyormuş. Bunu tahmin edemedim. Yani rookie mistake mi dersiniz, "Bunu daha iyi biliyor olmam gerekirdi" mi dersiniz, bilemem.

Bir de işin esas kötü yanı şuydu: Ne Japonya’dan Tayland’a ne de Tayland’dan İngiltereye direkt uçuş vardı. İkisi de Çinden aktarma yapıyordu. Yani ben bu rotayı seçerek aslında Japonya Çin Tayland, sonra Tayland Çin İngiltere rotasını yapmış oldum. Ve o zamanlar ilk uçağımın rötar yapacağını, ikinci uçağımı kaçıracağımı, Çinde havalimanında fazladan beklemek zorunda kalacağımı ve Çin-Phuket yerine bana Çin-Bangkok-Phuket yaptıracaklarını bilmiyordum. Olay öyle bir hal aldı ki, abartısız üç günümü yolda geçirmiş oldum. İlk gece Tayland'da havalimanı loungeunda iki saat uyudum. İkinci gün "prayer room"da biraz uyudum ama vakit namazı girince sürekli biri girip çıktığı için rahat edemedim. Kim derdi ki Taylandda, hem de Phukette bu kadar çok Müslüman var? Good for them, tabii ki.

Ama üçüncü gün artık bedenim iflas etmek üzereydi. Çin’e üçüncü gelişimdi ve zaten buradaki çalışanlar aşırı kabaydı. Gerçekten gittiğim hiçbir Asya ülkesinde böyle bir muameleyle karşılaşmadım, ama Çinde hizmet sektöründe çalışanlar bile size karşı aşırı kaba davranıyor. O gece saat üç gibi havalimanında bir aşağı bir yukarı yürürken sabaha kadar uyuyabileceğim hiçbir yer olmadığını fark ettim. Kocaman havalimanı yapmışlar ama bir tane "prayer room" yapmamışlar. Hadi dini diye onu yapmadınız, bari bir "quiet room" falan yapın. İnsanlar resmen yerde yatıyordu.

Bunun benzerini bir gece Fas’ta da ben de yapmıştım. Bildiginiz havalaninda yerde uyumustum tum gece. O zaman icin otelden daha guvenli gelmisti. Normal şartlarda çok zorda kalsam yine yapardım ama o gece bu gece değildi. Güç bela anlaştığım bir görevli sayesinde havalimanında bir otel olduğunu öğrendim ve hemen kendime bir oda ayarlamak için koştum. Ama önce internetten kendim rezervasyon yapmaya çalışırken yanlışlıkla ertesi gün için oda rezervasyonu yaptım. Web sitesi, gece 3te aynı gün içinde oda tutabileceğimi aklına bile getirmemiş olacak ki bana direkt yarının seçeneklerini sundu, ben de kontrol etmedim. Yüzde yüz benim hatam. Tabii aynı gün için oda rezervasyonu yapmaya çalışırsanız "non-changeable, non-refundable" oluyor. Sonra paşa paşa resepsiyona gidip ikinci kez oda ayarlamak zorunda kaldım.

Zaten havalimanında yediğim aşırı pahalı yemeklerle, kendimi enerjik tutmak için sürekli aldığım kahve ve smoothielere harcadığım paralarla ve bir odaya iki kat fiyat ödeyişimle, baştan Japonyadan direkt İngiltereye uçsaydım vereceğim ekstra parayı çoktan harcamış oldum. Üstüne bir de yollarda perişan oldum. Bu da böyle bir hatıramdır.

Bir süre Asya'ya tekrar geleceğimi sanmıyorum. Hatta bir süre başka bir yere seyahat edeceğimi de sanmıyorum. Uzun bir süre yapacağım tek yolculuğun okuldan eve olmasını istiyorum. Kendi yaptığım yemeği o kadar özledim ki! Gerçekten dışarıdan yemenin de bir sınırı var. Sabahları kendi yaptığım avokadolu yumurtalı bagel’ı, yanında salata ve meyveyle birlikte yemeyi gözümde öyle bir büyüttüm ki anlatamam.

Hayat işte böyle bir şey. Ülke ülke gezersiniz ama kendi hazırladığınız kahvaltının yerini hiçbir şey tutmaz.

PS: Bu yazıyı havalimanında yazıp bitirdim. O sırada kahve siparişi verdim ve onu beklerken Çin’den Birleşik Krallık’a giden uçağımı kaçırdığımı fark ettim. Sonrasında, yanlışlıkla rezerve ettiğim odaya geri dönmek zorunda kaldım. Donus yolum bir gun daha uzamis oldu. Bu da kişisel tarihimin en büyük Leyla’liklarindan biri olarak kayıtlara geçti.

PS 2: Bu yazıyı yazıp bilgisayarımda unutmuşum. Şimdi kitabım için yazdığım şeyleri gözden geçirirken tesadüfen denk geldim. Gezimin üzerinden 5 ay geçse de yayınlamak istedim, ama küçük bir şerh düşmek isterim. Bir süre daha Asyaya gitmek istemiyorum diyerek çok büyük konuşmuşum. Çünkü ben geldiğimden beri özlüyorum ve tekrar gitmenin yollarını arıyorum.



Comments

Popular posts from this blog

YLSY Sürecim

Üniversite üçüncü sınıf. Aziz hoca bir dersimizde “Türkiye'de akademisyen olabilmenin yolları”nı anlatıyor. O zaman bunun için 3 yol var: ÖYP, cari alımlar ve MEB bursu. O gün MEB bursunu duyunca çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Anneme anlatıyorum hemen, 6 sene çok fazla diyor; babam, Türkiye'de bir iş sahibi olmamı söylüyor. Benim için hiç kolay bir ikna süreci olmuyor. Kendimi ifade etme çabalarım hala gözümün önünden gitmiyor.  Bir sene sonra ÖYP kaldırılıyor. Yıkılıyorum. Sonra mezun oluyorum. Sonra 2016 yılında ilk kez YLSY tercih kılavuzu yayınlanıyor. İçinde özel hukuk yok. Benim hukuku sevme nedenim olan özel hukuk yok. Başvurmuyorum. Ama gerçekten çok üzülüyorum. Aradan birkaç ay geçiyor. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'ne yüksek lisansa kabul ediliyorum. Ve YLSY'yi tamamen unutuyorum. Çok güzel bir yüksek lisans dönemi... Hocalarımı çok seviyorum. Okulumu çok seviyorum. Beni gerçekten tatmin ediyor. Sonra staj başlatıyorum. Yüksek lisans ve stajı aynı...

Yeni Mezun Bir Hukukçuyu Neler Bekliyor- Part 1

Merhaba, İlk olarak çok uzun zamandır yazı yazmadığımı belirtmeliyim. En son yazıyı kasımda yazmışım. Kasımdan bu yana geçen 8 ay boyunca çeşitli yoğunluklarım olduğundan ve bir süre sonra da araya zaman girdiği için bloga yazmak zorlaştığından ötürü yazı yazamadım. Fakat bir arkadaşımın yeni mezun bir hukukuçuya neler tavsiye edebileceğimi anlatan bir yazı kaleme almamı ricası üzerine kendimi bilgisayarın başında buldum. Umarım bu yazıyla blogun tozunu kaldırmış olurum. Öncelikle internetteki herhangi bir yerden copy-paste yapmayacağımı söylemeliyim. Bu yazdıklarım tamamen benim büyüklerimden öğrendiğim ve yaşayarak tecrübe ettiğim şeyler. Ben halihazırda avukatlık stajımın sonuna geldim ve yüksek lisansta da tez aşamasına gelmiş bulunuyorum. Kendimden yola çıkarak da anlatacağım bazı şeyleri. Keyifli okumalar. TATİL Bu yeni mezun olmuş herkese verebileceğim ilk ve en büyük tavsiyedir. Ben mezun olur olmaz, geçiçi diplomalarımız çıkınca koşa koşa baroda staj başvur...

I TOLD MY STORY!

If you ask me what’s the coolest thing I’ve ever done in my life, I’d say, “Which one? I’ve done so many cool things!” But if you said, “Come on, be serious now,” I’d tell you: the day I told my story. That was the day I felt the bravest, coolest, and most inspired. It all started when one of my close friends invited me to the  TOUCH Network storytelling event. I was like, “Cool, let’s go.” I didn’t have any expectations, good or bad, except that I knew we’d see some farm animals since the event was taking place on a farm. So we went. It was a storytelling event, as advertised, but not just random storytelling. Four people talked about struggles they had overcome in life, how they did it, and what we could take from it. It was basically like TED Talks, but with fewer spotlights and more human touch. If you know me, you know I’m all about human connection, deep conversations, and touchy subjects. So I was so happy when I realized what was going on. I had the most beautiful tw...