Skip to main content

Balli sut


Biraz soguk aldigi zaman dunyasi basina yikilanlardan misiniz yoksa normal mi? Cumlenin gidisatindan da anlayabileceginiz uzere ben birinci gruptayim. Grip olmak her zaman beni ortalamanin ustunde rahatsiz etmistir. Birkac gunlugune de olsa yataga bagimli olmak, eski gucumun, kuvvetimin ve istahimin kalmamasi ve islerimin takibini bir sureligine de olsa kaybetmek beni ziyadesiyle uzer ve mutsuz eder. Normal karsilayamiyorum asla bu durumu. Mevsimin sonbahardan kisa donmesi, koronanin ucuncu yilini doldurmak uzere olmasi ve her gun onlarca insanla maskesiz temas ediyor olusum bile normal karsilamama musaade etmiyor. Ne zaman hasta olsam ‘Nasil yani?’ oluyorum. Bu gordugum halis mi Allahim, benim simdi burnum mu akmaya basladi? Bu kis kac kere hasta oldum, sayamadim. Covid bile gecirdim, ki bu kadar uzun sure kacmayi basardigim icin cok buyuk bir saskinliga ugramasam da insan yine de ‘flow test’te ikinci cizgiyi ustune konduramiyor.

Tanidigim neredeyse herkes bu gunlerde hasta. Sokakta gordugum insanlar dahi burnunu cekiyor durmadan. Ama bana hala benim hasta olma durumum kabul edilemez geliyor. Kendime fevkalade iyi bakabilecek durumdayim. Zaten hastayken annem hariç kimsenin benimle ilgilenmesini de istemem. Fakat biliyorum, annemin kucuk kizi oldugum gunler artik hayaline bile dokunamayacagim kadar uzakta.

Vucudum dinlensin diye yataga erken giriyorum ama uyku tutmuyor bir turlu. Aklim hala atmam gereken emaillerde. Iskolik olmak da zor zanaat. Mikrodalgaya balli sut koyuyorum. Biraz fazla isittigim icin bardaktaki sut, cam tabaga dokuluyor. Allahim, neden her zaman kotu seyler iyi insanlarin basina geliyor? Tabii Ingilterede oldugunuz icin bu cumle kafanizda ‘Dear God...’ diye basliyor. Yoksa oturum izniniz tehlikeye girer maazallah...

Gurbette olup bir de prenses olmak cok zor. Ufak tefek rahatsizliklar bile dev oluyor insanin gozunde. Herkesin aileden uzakta bir hastalik gecirdiginde tek basina corba karistirirken ‘Ah ulan’ dedigi bir ani vardir. Ilk kez dunyaya karsi tek basiniza savastiginizi fark edersiniz. O oyle bir farkindalik anidir ki, ondan sonra bir daha hicbir seye ayni gozle bakamazsiniz. Iste ben o ani her gun yasiyorum. Bazen butun gun yurt odamdan cikmadigim, surekli Turkiye’den insanlarla konustugum, Turk sarkilari dinledigim ve Turk dizileri izledigim gunlerde kendimi Turkiye’de sanardim. Ta ki koridorda biri bana ‘Hi’ diye seslenip gerceklik algimi yerine getirene kadar... Artik o gunler bile cok uzakta kaldi.

Sikayet degil bunlarin hicbiri. Hayatimin en guzel yillarini, gonlumdeki ulkede yasarken hayal ettigim ne varsa gerceklestiriyorum. Bunlarin hepsini tek basima yaptigim icin her gun aynadaki benligime bir kere daha hayran oluyorum. Ama bu demek degil ki zaman zaman hissettigim seyleri hissetmiyor gibi yapacagim. Hayatini duygularina gore yasayan bir insan olarak benim icin hislerden daha sahici bir sey yok. Yarin hicbir sey olmamis gibi coskuyla yeni gune baslayacagima eminim ama bu gecenin payina dusen bunlar oldu.          



Comments

Popular posts from this blog

YLSY Sürecim

Üniversite üçüncü sınıf. Aziz hoca bir dersimizde “Türkiye'de akademisyen olabilmenin yolları”nı anlatıyor. O zaman bunun için 3 yol var: ÖYP, cari alımlar ve MEB bursu. O gün MEB bursunu duyunca çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Anneme anlatıyorum hemen, 6 sene çok fazla diyor; babam, Türkiye'de bir iş sahibi olmamı söylüyor. Benim için hiç kolay bir ikna süreci olmuyor. Kendimi ifade etme çabalarım hala gözümün önünden gitmiyor.  Bir sene sonra ÖYP kaldırılıyor. Yıkılıyorum. Sonra mezun oluyorum. Sonra 2016 yılında ilk kez YLSY tercih kılavuzu yayınlanıyor. İçinde özel hukuk yok. Benim hukuku sevme nedenim olan özel hukuk yok. Başvurmuyorum. Ama gerçekten çok üzülüyorum. Aradan birkaç ay geçiyor. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'ne yüksek lisansa kabul ediliyorum. Ve YLSY'yi tamamen unutuyorum. Çok güzel bir yüksek lisans dönemi... Hocalarımı çok seviyorum. Okulumu çok seviyorum. Beni gerçekten tatmin ediyor. Sonra staj başlatıyorum. Yüksek lisans ve stajı aynı...

Ph(inishe)D

  Today marks an important milestone in my life. I just submitted my PhD thesis, and it felt extremely awkward. After I pulled myself together, I visited this bench above, my sad place in Southampton. I have come here so many times. When I get upset, frustrated, or disappointed, I come here to cry, to think, to talk to myself out loud. And today, the reason I came here after my thesis submission was to let go of the things that made me miserable for the last four years. Over the past years, I got upset over so many different things. I got upset over my PhD thesis, over and over again. I got upset over presentations, progression review deadlines, writing, not writing, not being able to read, not being able to understand what I read due to language barriers... I got upset over the wrong people, and then over people who were even more wrong. Countless things. This bench has witnessed my sorrow and stayed still for me while I burst into tears each and every time. And now, since I...

Yeni Mezun Bir Hukukçuyu Neler Bekliyor- Part 1

Merhaba, İlk olarak çok uzun zamandır yazı yazmadığımı belirtmeliyim. En son yazıyı kasımda yazmışım. Kasımdan bu yana geçen 8 ay boyunca çeşitli yoğunluklarım olduğundan ve bir süre sonra da araya zaman girdiği için bloga yazmak zorlaştığından ötürü yazı yazamadım. Fakat bir arkadaşımın yeni mezun bir hukukuçuya neler tavsiye edebileceğimi anlatan bir yazı kaleme almamı ricası üzerine kendimi bilgisayarın başında buldum. Umarım bu yazıyla blogun tozunu kaldırmış olurum. Öncelikle internetteki herhangi bir yerden copy-paste yapmayacağımı söylemeliyim. Bu yazdıklarım tamamen benim büyüklerimden öğrendiğim ve yaşayarak tecrübe ettiğim şeyler. Ben halihazırda avukatlık stajımın sonuna geldim ve yüksek lisansta da tez aşamasına gelmiş bulunuyorum. Kendimden yola çıkarak da anlatacağım bazı şeyleri. Keyifli okumalar. TATİL Bu yeni mezun olmuş herkese verebileceğim ilk ve en büyük tavsiyedir. Ben mezun olur olmaz, geçiçi diplomalarımız çıkınca koşa koşa baroda staj başvur...