Bugün öğlen bir çocuk çarptı omzuma. Hiç istifini bozmadı. Dönüp bakmadı bile. Normal şartlarda yoluma devam ederim. N’olacak canım sanki, çarptıysa çarptı derim. Lakin bugün önemseyeceğim tuttu. Ondan herhangi bir etkileşim gelmeyince dedim bari ben özür dileyeyim. Zira ortada “pardon” denecek bir durum vardı. Pardon dedim, affedersin. Bir baş hareketiyle özrümü kabul etti. Dedim ne kadar da nazik bir erkek...
Tabii gün kötü
başladığı gibi kötü de bitecekti. Çünkü iyi şeyler bir silsile halinde meydana
geldiği gibi can sıkıcı şeyler de öyle olurdu genelde. Nitekim beklediğim gibi
de oldu. Akşam anahtarımla evin kapısını açtığımda derin bir oh çektiğim bir
gündü.
Bazı insanlar var. Derdimi açıyorum. Öyle bir tepki veriyor
ki. Diyorum keşke sadece sussaydın da gözlerimin içine bakıp acımı
paylaşsaydın. Daha az canım yanardı o zaman. Şimdi sen o tepkiyi verdin ya.
Benim o kimselere anlatmaya kıyamadığım, pamuklara sardığım o dert, sana
anlatınca sümüklü bir peçeteye döndü. Verdiğin tepki o kadar gereksiz.Bazılarına da bir kaç kelam ediyorum. Karşılığında bana söylediği şey bir tüy gibi hafifletiyor benliğimi. Teselli etmiyor. Öğüt vermiyor. Sadece anlamaya çalışıyor. İnsan zaten çoğu kez öğüt duymak için değil anlaşılmak için anlatır derdini. Öyle işte. Bir takım can sıkıcı durumlar. Ama üzülmüyorum. Zira bu ne ilk hayal kırıklığım, ne de sonuncusu olacak belli ki.
Bazı insanlar var. Sadece şov peşindeler. Seninle konuşurken
bile biliyorsun ki önemsediği sen değilsin. Tribünlere oynuyor belli ki. Varsın
o da öyle olsun diyorum. Canı sağ olsun.
Bazı insanlar açık açık nefret ediyorlar benden. Hissediyorum. İnsan sevgiyi hissettiği gibi nefreti de hisseder çünkü. Neden diyorum ya neden. Ben bana zararı dokunmuş insanlardan bile nefret etmezken daha beni tanımayan insanlar neden bana öfke duyuyor. Buna da olsun diyorum. Çünkü kendimden biliyorum. Öfke en çok insanın kendisini yıpratır. Birine karşı içimdeki kızgınlık duygusuyla baş edemediğim zaman onu kendi içimde affedip yola devam edişim bundandır. Çünkü biliyorum eğer böyle giderse dışı kimseleri yakmayacak ama içi beni yakacak.
Bazı insanların beni anlayacağına adım gibi eminim. Ama onlarla
konuşamıyorum. Hayat bir şekilde birleştirmiyor yollarımızı ve bu da böyle
olmak zorunda belli ki. Hayıflanmanın, isyan etmenin anlamı yok. Ben beni anlamayan
insanlarla da devam edebilirim yola. Zira anlaşılma beklentimi terk edeli çok
oldu. Hem ne diyor Barış Bıçakçı: "Bana insan yalnızca kendisini anlayabilirmiş
gibi geliyor. O da zaman zaman." Varsın olsun diyorum. Şurada dünya gözüyle
yaşayacağımız ne ki. Bizi de anlayan çıkmasın.Bazı insanlar açık açık nefret ediyorlar benden. Hissediyorum. İnsan sevgiyi hissettiği gibi nefreti de hisseder çünkü. Neden diyorum ya neden. Ben bana zararı dokunmuş insanlardan bile nefret etmezken daha beni tanımayan insanlar neden bana öfke duyuyor. Buna da olsun diyorum. Çünkü kendimden biliyorum. Öfke en çok insanın kendisini yıpratır. Birine karşı içimdeki kızgınlık duygusuyla baş edemediğim zaman onu kendi içimde affedip yola devam edişim bundandır. Çünkü biliyorum eğer böyle giderse dışı kimseleri yakmayacak ama içi beni yakacak.
İşte böyle halkım. Bin bir çeşit insan geçiyor hayatımdan ve mütemadiyen de geçmekte. Bazıları gerçekten kötü. Ama çoğu da iyi. Yaratıcı kötü insanlarla fazla karşılaşmama müsaade etmiyor şimdilik. Kimilerini seviyorum. Kimileriniyse Allah var sevemiyorum. Eskiden hümanisttim. Ama fark ettim ki böyle olan bir ben varım. Beni sevmeyen insanlara karşı hümanist olmak da ne biliyim, biraz şov bence.
Eskiden pollyannaydım da. Ama her geçen gün birilerinin ölüme
kavuştuğu şu asırda artık daha fazla pollyanna kalamayacağımı idrak etmem çok
uzun sürmedi neyse ki. Şimdi sadece yaşıyorum. Öyle dümdüz, her hangi bir
numaram olmadan nefes almaya devam ediyorum işte. Bu durumdan şikayetçi değilim
ama. Nefes alıyorsak bir umut var diyorlar çünkü. Biz de inanıyoruz, herhalde
vardır bir bildikleri.
Eskiden çok hayal kurardım. Şimdilerdeyse daha az
kuruyorum ama kurmaya devam da ediyorum. Her ne kadar hayat realite denen şeyle
bana imkansızı defalarca kere göstermişse de ben hayal kurmaya devam ediyorum.
Yoksa nefes alamıyorum çünkü.
Mütemadiyen bir şeylere kırılıyorum. Düzenli olarak gözyaşı
döküyorum ama biliyorum ki ölümün olduğu bir dünyada hiç bir şey çok da mühim
değil aslında. Bundandır ki bu üzüntülerimi insan olmanın enginliğine
saklıyorum ve yaşamaya devam ediyorum. Neticede üzülebiliyoruz ki üzülüyoruz
değil mi ama? Melekler üzülemez çünkü. Üzülebilmek de bir erdemdir .
Comments
Post a Comment