Skip to main content

İlk Adım




   “İlk adımı attın, şimdi gerisinin gelmesi için biraz sabretmen gerekecek” dedi doktor, arkasındaki koltuğa daha da yaslanarak. Genç adam gözleri heyecan dolu bir şekilde konuşmaya başladı. “Biliyorum biliyorum, alışmam için zamana ihtiyacım var ama işte gel gör ki bunu kalbime anlatamıyorum. Siz söyleyince aklen hepsini onaylıyorum, hepsi mantıklı geliyor. Ama eve gittiğimde yine eski yaşantıma geri dönüyorum. Yine aceleci, fevri ve mükemmeliyetçi  kişi oluyorum doktor, onu ne yapacağız?”
    Psikolog Gökyüzü bey hemen yanı başında duran kettle’ı aldı, sakin hareketlerle içine su koydu ve fişe taktı. Sonra da karşısında duran ve kendisini çıkmazda nitelendiren ama aslında hiçbir şeyi olmayan delikanlıya, “sütlü mü sütsüz mü” dedi. Genç adam kafasını kaldırıp şaşkın gözlerle doktora bakınca, “Kahveyi diyorum canım, nasıl içiyorsun sütlü mü sütsüz mü? Ona göre hazırlayacağım.”

    Delikanlı çekingen bir sesle “sütlü” diyebildi ama bir yandan da, ben kahve istemedim ki, bu da nereden çıktı şimdi böyle tam da terapinin ortasında, diye geçiriyordu. “Kahve” dedi doktor, sonra derin bir nefes aldı. “Sinirlere iyi gelir. Aslında bende pek çok şeye daha iyi gelir, mesela grip olunca ıhlamur yerine kahve içerim ben. Ama tabi bana iyi gelmesi, ona öyle inandığım için. Normalde sadece sinirlere iyi gelir. Bu yüzden sana sormadan kahve koydum.”


   “Senin dediklerine bakacak olursak, buraya gelince söylediklerimin aklın tarafından onaylandığını, ama eve gidince kalbine söz geçiremediğini ve ulaşmak istediğin her ne varsa bir an önce ulaşmak için kendini sıkıntıya soktuğunu söylüyorsun. Peki bunu yaparak hiç bir yere varabildiğin oldu mu? Hayır. Sen mantığını devre dışı bırakıp hislerinin seni yönetmesine izin verdiğin sürece bu mükemmeliyetçi yapın yüzünden ve elde etmek istediğin şeylere hemen o anda erişmek isteme telaşın yüzünden hiç bir yere varamayacak, aksine dünyanı kendin için daha da çekilmez hale getireceksin.”
    “ Şimdi benim senden yapmanı istediğim şey şu, sabah uyanınca öncelikle o gün de tüm uzuvların çalışır halde ve aklı başında uyanabildiğin için memnun ol. Evet, şaka yapmıyorum. İnsana sürekli verilen şeylerin kıymetini pek anlamaz insan. Ta ki onlar elinden alınıncaya kadar. Sen de hasta olduğunda sağlığının değerini anlıyorsun ama, sağlığına tekrar kavuşunca hastayken ki halini unuttuğun için memnun olacak bir şey bulamıyorsun kendinde. Evet ne demiştik, sabah uyanınca ilk iş, uyanabildiğimiz için mutlu olmak. Sonra o gün ne yapmak gerekiyor, bizi hangi işler bekliyor bunları bir bir zihinde tasarlamak...”  


   “Hayatta pek çok şeyi kaçırıyoruz, çünkü daha zihnimizde bir yol haritası çizmeden bodoslama dalıyoruz işlerin içine. Halbuki öncesinde bir plan yapsak, bu iş ne kadar sürecek, benim ne kadar gücümü, enerjimi, zamanımı, paramı vs. alacak bunları hesaplasak, işin yarısına geldiğimizde geçirdiğimiz zamana ve elimizden gidenlere bakıp ah vah etmeyiz. Biraz gerçekçi olmak lazım. Kimse peri masalında yaşamıyor. Eğer bu hayatta bir adım atıyorsan, onun sonuçlarını da hesap etmen ve bunlardan mutsuz olmaman lazım.
   “Evet hayat zor. Herkesin zorluk anlayışı ve derecesi farklı ama şuradan geçen bir çocuğa da sorsan, yaşlı bir kadına da sorsan ikisi de sana hayatın onlar için zor olduğunu söyleyecektir. Madem hayat zor ve madem sen bu zorluğu yaşamak zorundasın, o zaman bu zorluk içinde karşına bir engel çıkıp da aşamadığın olursa kendine yüklenmeyeceksin. Olabilir böyle şeyler, sağlık olsun, bir dahaki sefere... cümleleri o kadar güzel ki! Bunu söyleyerek ve yaşayarak kendine şu mesajı veriyorsun, ben senin her kaybında, her ulaşamadığında, her zorlandığında ve her düştüğünde yanında olacağım. Eğer gün gelir de bir çığlık koparır, hayatını baş aşağı eder, farklı bir yaşam sürmeye çalışır ve bu yüzden tökezlersen ben yine senin yanında olacağım, çünkü ben senim.”


   “Bunu kendi ruhuna hissettirdiğin zaman kendini yaptığın her hatada affedersin. Eğer sen o çocuğu tökezlediği ilk zorlukta odaya kapatırsan, bir sonraki engeli aşmak için onun ceza süresinin bitip odadan çıkmasını beklemek zorundasın. Kendine kızma. Kendini her koşulda destekle ve kendine zaman tanı.”
   “Kimse dünyaya ayak basar basmaz bir çırpıda bir şeylerin ustası haline gelivermiyor. Biraz öyle biraz böyle bir alışma süreci geçiriyor ve sonunda kendini buluyor. Kendimizi bulana kadar geçen süreç zor, meşakkatli ve sabır gerektiriyor. İnsanoğlu öyle yada böyle bir şekilde hayatını yaşıyor ve sona ulaşıyor. Bu süreçte kimi insanlar senin gibi hayattan her şeyin dört dörtlük olmasını umarak zor olan hayatı iki kat zorlaştırıyor. Kimi insanlar da müthiş anlayış ve affetme kabiliyetleriyle her düşüşte ve her bayırda kendilerine biraz zaman tanıyıp acele etmiyorlar.”


  “Hangisi olacağına karar vermek senin elinde. Yani bu tamamen senin kararın. Terapistler insanlara bir şey yapamaz. Doktorlar da öyle. Kişi iyileşmeyi gerçekten istemediği  sürece bir ağrı kesici bile işlevsizdir. O yüzden benim görevim burada bitiyor. Sırada senin görevin var genç adam.”  



Comments

Popular posts from this blog

YLSY Sürecim

Üniversite üçüncü sınıf. Aziz hoca bir dersimizde “Türkiye'de akademisyen olabilmenin yolları”nı anlatıyor. O zaman bunun için 3 yol var: ÖYP, cari alımlar ve MEB bursu. O gün MEB bursunu duyunca çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Anneme anlatıyorum hemen, 6 sene çok fazla diyor; babam, Türkiye'de bir iş sahibi olmamı söylüyor. Benim için hiç kolay bir ikna süreci olmuyor. Kendimi ifade etme çabalarım hala gözümün önünden gitmiyor.  Bir sene sonra ÖYP kaldırılıyor. Yıkılıyorum. Sonra mezun oluyorum. Sonra 2016 yılında ilk kez YLSY tercih kılavuzu yayınlanıyor. İçinde özel hukuk yok. Benim hukuku sevme nedenim olan özel hukuk yok. Başvurmuyorum. Ama gerçekten çok üzülüyorum. Aradan birkaç ay geçiyor. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'ne yüksek lisansa kabul ediliyorum. Ve YLSY'yi tamamen unutuyorum. Çok güzel bir yüksek lisans dönemi... Hocalarımı çok seviyorum. Okulumu çok seviyorum. Beni gerçekten tatmin ediyor. Sonra staj başlatıyorum. Yüksek lisans ve stajı aynı...

Ph(inishe)D

  Today marks an important milestone in my life. I just submitted my PhD thesis, and it felt extremely awkward. After I pulled myself together, I visited this bench above, my sad place in Southampton. I have come here so many times. When I get upset, frustrated, or disappointed, I come here to cry, to think, to talk to myself out loud. And today, the reason I came here after my thesis submission was to let go of the things that made me miserable for the last four years. Over the past years, I got upset over so many different things. I got upset over my PhD thesis, over and over again. I got upset over presentations, progression review deadlines, writing, not writing, not being able to read, not being able to understand what I read due to language barriers... I got upset over the wrong people, and then over people who were even more wrong. Countless things. This bench has witnessed my sorrow and stayed still for me while I burst into tears each and every time. And now, since I...

Yeni Mezun Bir Hukukçuyu Neler Bekliyor- Part 1

Merhaba, İlk olarak çok uzun zamandır yazı yazmadığımı belirtmeliyim. En son yazıyı kasımda yazmışım. Kasımdan bu yana geçen 8 ay boyunca çeşitli yoğunluklarım olduğundan ve bir süre sonra da araya zaman girdiği için bloga yazmak zorlaştığından ötürü yazı yazamadım. Fakat bir arkadaşımın yeni mezun bir hukukuçuya neler tavsiye edebileceğimi anlatan bir yazı kaleme almamı ricası üzerine kendimi bilgisayarın başında buldum. Umarım bu yazıyla blogun tozunu kaldırmış olurum. Öncelikle internetteki herhangi bir yerden copy-paste yapmayacağımı söylemeliyim. Bu yazdıklarım tamamen benim büyüklerimden öğrendiğim ve yaşayarak tecrübe ettiğim şeyler. Ben halihazırda avukatlık stajımın sonuna geldim ve yüksek lisansta da tez aşamasına gelmiş bulunuyorum. Kendimden yola çıkarak da anlatacağım bazı şeyleri. Keyifli okumalar. TATİL Bu yeni mezun olmuş herkese verebileceğim ilk ve en büyük tavsiyedir. Ben mezun olur olmaz, geçiçi diplomalarımız çıkınca koşa koşa baroda staj başvur...