Bölüme olan ilgimi kaybetmekle insanlara olan ilgimi kaybetmek arasında gidip geliyorum. Gün geçtikçe daha da soğuyorum sanırım her ikisinden de.
Halet-i ruhiyemi anlattığım kişilerden aldığım ilk tepki: "Senin yerinde olmak için çalışan binlerce öğrenci var." Söyleyin onlara, çalışmasınlar efendim. Zira görülecek pek de bir şey yok.
"Ne ara bu hale geldim ben?" sorusunun cevabı ise tam bir muamma! Çünkü en son hatırladığımda bölümüme deliler gibi aşıktım. Dersin başına bile gülümseyerek otururdum, o denli çok seviyordum. Şimdiyse -muhtemelen geçici bir durum ama- nefretle bakıyorum tüm ders kitaplarıma.
Galiba sorunum, ne ile motive olacağımı bilememem. Eskiden olsa iş hayatı öylesine cazip gelirdi ki... Ama şimdilerde çalışma hayatını düşündüğümde bir baş ağrısı beliriyor zihnimde. İçim sıkılıyor o kargaşadan. Kendimi sessiz ve huzurlu bir hayatı düşlerken buluyorum her defasında. Ama o hayata ulaşmak için ne yapacağım hakkındaysa en ufak bir fikrim yok!
Başımı alıp gidesim var çok uzaklara. Kuzey ülkelerinden birinde, her gün yemyeşil bir bahçenin ortasındaki müstakil evimde uyanmak gibi mesela. Çalar saat olmadan... Bir yerlere yetişme telaşı ve geç kalma korkusu bulunmadan...
Ama hayatın bize yüklediği sorumlulukları üstlenmek ve içinde yaşadığımız toplumun gereklerine uygun hareket etmek zorundayız ne yazık ki. Bu da bize çoğu zaman istediğimiz şeyi yapma özgürlüğü vermiyor.
Herkes ne yapıyorsa onu yapıp sürüden ayrılmamaya çalışmak mı, yoksa ne pahasına olursa olsun kendi bildiğini okumak mı daha mantıklı, açıkçası ben de bilmiyorum. Tek dileğim, hukuk kelimesini duyunca kalbimin yeniden heyecanla atması ve kendimi içinde yaşadığım hayata bir parça olsun ait hissedebilmek.
Comments
Post a Comment