Skip to main content

Yirmilerinde Yaşlanmak





 Dolmuştaki muhabbetten hiçbir zaman kaçamazsınız. Kapalı bir yer. Orada bir şekilde bulunmak zorundasınız. Ve kulaklıkla müzik dinleme imkanınız da yoksa,  eli mahkum dinlersiniz bütün o konuşmaları. Hayat üzerine bakış açıları, siyasi görüşler, eleştirmek için her şeyi eleştirenler ve “karanlığa küfredeceğine bir mum da sen yak”cılar… Her  türden insan vardır böyle yerlerde. Normalde dolmuşla yolculuk yaparken, kulaklık takıp izole olmayı severim tüm o konuşmalardan. Ama bu gün her nedense dinlemek istedim ve kendimce güzel şeyler de çıkardım.


 Kahramanlarımız üniversite öğrencisi bir kız ve bir erkek. Anladığım kadarıyla kız, okuduğu asıl bölümün yanında, ilgi duyduğu başka bir alanda bir bölüm okuyor açık öğretimden. Ve derslere hiç çalışmadığını, zaten zevk için okuduğunu, bu yüzden de kendisine sıkıntı yapmadığını söylüyor. Buradan itibaren konuşmayı (aklımda kaldığı kadarıyla) yazıyorum.


-Zevk için yaptığın bir şeyi eziyet haline dönüştürmeyeceksin.


+Benim hayat felsefem bu resmen. Hayatımda bütün zevk için yaptığım şeyleri eziyet haline dönüştürüyorum. Mesela geçen sene üstten ders aldım öylesine. Sadece zevk olsun diye... Veremezsem de seneye tekrar alırım, dedim. Ama bütün sene en fazla ona çalıştım ve işkence haline getirdim kendim için. 


-Ama bu seni çok yıpratır.


+Biliyorum, zaten çok yaşlandım.


  Yaşlandım kelimesine takılı kaldı zihnim bir süre. Pek klişe bir kelime belki ama çok da anlamlıydı söyledikleri. Sonrasında ne mi oldu? İneceğim durağa geldim! Ama bu kadarlık kısım bile beynimde bir şeyler uyandırmaya yetti. Acaba ben zevk için yaptığım hangi şeyleri kendim için eziyet haline dönüştürüyordum?


 Başlangıçta belki sadece eğlence amaçlı başlıyordu, ama sonra öyle kaptırıyordum ki kendimi o şeye; benim için eğlenceli bir süreç olması gerekirken, sonuca var gücümle ulaşmaya çalıştığım bir eylem haline geliyordu.


  Hepimizin hayatında vardır böyle anılar. Bir şeylere hobi olsun diye, kafamız dağılsın diye başlamışızdır ama geldiğimiz noktaya bakınca, başlarkenki amacımızdan bir hayli uzaklaştığımızı görürüz. Ve bu da dolmuştaki delikanlının dediği gibi ne yazık ki daha yirmilerin başındayken bizi yaşlandırır. Bu aralar kendim de dahil olmak üzere o kadar çok kişide görüyorum ki bunu... Çok yorgunuz, her şeyi unutuyoruz, günlerce uyumak istiyoruz,  yaşama heyecanımızı yitirdik. Galiba yaşlanıyoruz.


  Bu sadece bizimle de alakalı bir durum değil ne yazık ki. İçinde bulunduğumuz şartlar buna zorluyor bizi çoğu zaman. Misal, sınav haftasındayız. Ve kimseden yüzünde gülücüklerle sizinle muhabbet etmesini bekleyemezsiniz. Neden mi? Çünkü insanlar bir gün öncesinden uykusuz, o günün sınavından dolayı mutsuz, ertesi günün sınavı nedeniyle kaygılı. Bu hep böyledir. İstisnalar mevcut bulunmakla beraber, günümüzde tüm bu “hayat meşgalesi” dediğimiz koşuşturmaca insanımızı yormakta ve yaşlandırmaktadır.


  Bunun bir de şu yönü var. Şu an tüm bunları öğrenci halimle yazıyorum. Yani ileride iş hayatına atıldığımda ne gibi yorgunluklar bekliyor beni, en ufak bir fikrim bile yok. Sadece kendimde ve etrafımda gözlemlediğim kadarıyla herkes ruhen ölmüş, üzerlerine toprak atan kimse yok. Ama ileride çok daha vahim manzaralarla karşılaşacağım belki de, bilemiyorum.


Bütün bunları neden mi yazdım? İlk sebebim yarınki sınava çalışmamak için bir bahane bulmaktı. Ve galiba bir iki saat kazandım.


 Ama asıl önemli olan, hayatımız ne kadar yoğun, bunaltıcı ve renksiz olursa olsun, her ne işle uğraşıyor olursak olalım; arada bir durup da, “Ben aslında ne için bu kadar uğraşıyorum, tüm bunlara ileride değecek mi?” diye sorgulamak. Muhtemelen değmeyecek. Hem de hiçbirine. Ve yine muhtemelen bu işleyiş böyle devam edip gidecek. Ama yine de belki bu yazı küçük bir soru işareti olur da bazı hayatlara, istenmeden yapılan işlerin, işkence haline dönüştürülen eğlencelerin ve bir anlamı olmayan uğraşılar sonu edinilen yorgunlukları bir sorgulayan olur.  



Comments

Popular posts from this blog

YLSY Sürecim

Üniversite üçüncü sınıf. Aziz hoca bir dersimizde “Türkiye'de akademisyen olabilmenin yolları”nı anlatıyor. O zaman bunun için 3 yol var: ÖYP, cari alımlar ve MEB bursu. O gün MEB bursunu duyunca çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Anneme anlatıyorum hemen, 6 sene çok fazla diyor; babam, Türkiye'de bir iş sahibi olmamı söylüyor. Benim için hiç kolay bir ikna süreci olmuyor. Kendimi ifade etme çabalarım hala gözümün önünden gitmiyor.  Bir sene sonra ÖYP kaldırılıyor. Yıkılıyorum. Sonra mezun oluyorum. Sonra 2016 yılında ilk kez YLSY tercih kılavuzu yayınlanıyor. İçinde özel hukuk yok. Benim hukuku sevme nedenim olan özel hukuk yok. Başvurmuyorum. Ama gerçekten çok üzülüyorum. Aradan birkaç ay geçiyor. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'ne yüksek lisansa kabul ediliyorum. Ve YLSY'yi tamamen unutuyorum. Çok güzel bir yüksek lisans dönemi... Hocalarımı çok seviyorum. Okulumu çok seviyorum. Beni gerçekten tatmin ediyor. Sonra staj başlatıyorum. Yüksek lisans ve stajı aynı...

Yeni Mezun Bir Hukukçuyu Neler Bekliyor- Part 1

Merhaba, İlk olarak çok uzun zamandır yazı yazmadığımı belirtmeliyim. En son yazıyı kasımda yazmışım. Kasımdan bu yana geçen 8 ay boyunca çeşitli yoğunluklarım olduğundan ve bir süre sonra da araya zaman girdiği için bloga yazmak zorlaştığından ötürü yazı yazamadım. Fakat bir arkadaşımın yeni mezun bir hukukuçuya neler tavsiye edebileceğimi anlatan bir yazı kaleme almamı ricası üzerine kendimi bilgisayarın başında buldum. Umarım bu yazıyla blogun tozunu kaldırmış olurum. Öncelikle internetteki herhangi bir yerden copy-paste yapmayacağımı söylemeliyim. Bu yazdıklarım tamamen benim büyüklerimden öğrendiğim ve yaşayarak tecrübe ettiğim şeyler. Ben halihazırda avukatlık stajımın sonuna geldim ve yüksek lisansta da tez aşamasına gelmiş bulunuyorum. Kendimden yola çıkarak da anlatacağım bazı şeyleri. Keyifli okumalar. TATİL Bu yeni mezun olmuş herkese verebileceğim ilk ve en büyük tavsiyedir. Ben mezun olur olmaz, geçiçi diplomalarımız çıkınca koşa koşa baroda staj başvur...

I TOLD MY STORY!

If you ask me what’s the coolest thing I’ve ever done in my life, I’d say, “Which one? I’ve done so many cool things!” But if you said, “Come on, be serious now,” I’d tell you: the day I told my story. That was the day I felt the bravest, coolest, and most inspired. It all started when one of my close friends invited me to the  TOUCH Network storytelling event. I was like, “Cool, let’s go.” I didn’t have any expectations, good or bad, except that I knew we’d see some farm animals since the event was taking place on a farm. So we went. It was a storytelling event, as advertised, but not just random storytelling. Four people talked about struggles they had overcome in life, how they did it, and what we could take from it. It was basically like TED Talks, but with fewer spotlights and more human touch. If you know me, you know I’m all about human connection, deep conversations, and touchy subjects. So I was so happy when I realized what was going on. I had the most beautiful tw...