Skip to main content

Önyargı


  Elimdeki büyük market arabasını ağır ağır itiyorum reyonların arasından. Günlerden cumartesi. Ve markette bir hareketlilik var. Küçükken tatmaya bayıldığım, şimdilerde ise pek ilgilenmediğim, yiyecek tanıtım stantları açmışlar her yere.

 Yanından geçmekte olduğum standın sahibi şalgam suyu tanıtımı yapıyor. Küçük plastik bardaklara doldurduğu bu kırmızı içecek ve müşteri çekmek amacıyla yüzüne takındığı gülümsemesiyle beni stanttaki şalgamlardan birini denemeye davet ediyor. "Teşekkür ederim, şalgam sevmiyorum" diyorum. Sonra beni düşünmeye ve bu satırları yazmaya iten o cümleyi söylüyor: "Ne kadar önyargılısınız!"

 Satış yapma amacıyla mı söyledi yoksa o iki dakika içinde karakter analizimi mi yaptı bilemiyorum. Ama oradan uzaklaşırken bir sonuca varmamı sağlamıştı söyledikleri. Evet, sanırım önyargılıydım.

 Daha birkaç gün önce ve bundan birkaç ay önce, önyargılı davranmakla ne denli büyük hata ettiğimi anlamıştım oysaki. Bunlar, bir polisiye romanını ve dedektiflik üzerine bir diziyi önce önyargılı davranıp rafa kaldırdığımın, sonrasında ise bu davranışımdan dolayı ne kadar pişman olduğumun hikayesidir.

 Sherlock, daha isminden ötürü süreli kaçındığım, özel dedektiflik üzerine kurulu bir yabancı dizidir. Fikirlerine çok güvendiğim bir arkadaşım tarafından şiddetle tavsiye edilmesine rağmen, "ben dedektiflikle ilgili şeyleri sevmiyorum" yargım yüzünden izlemeyi bir yıl kadar ertelemiştim. Sonra nasıl olduysa izlemeye başladım ve şu anda en sevdiğim diziler arasında ilk sırada yer alıyor.

 Bir diğer örnek ise, Ahmet Ümit'in "Beyoğlu'nun En Güzel Abisi" adlı romanıdır. Polisiye romanlardan ciddi manada hoşlanmam. Bu kitaba kadar da hiç polisiye türü okumamıştım. Ama, benim isteğim dışında, tesadüfi bir şekilde elime ulaşan bu kitabı okuyup bitirdiğimde, uzun süre kendime gelemedim. Okuduğum en güzel kitap değildi belki ama, bana polisiye türünün kapılarını açması hasebiyle çok değerlidir.

 Önyargılı olmak, diğer bir adıyla peşin hükümlülük; bir şey hakkında bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma sanatıdır bence. Kafamızda yıllarca yer etmiş bilgi kırıntılarına dayanarak, kötü diye yaftalamak pek çok şeyi...

 Hayatı ıskalıyoruz resmen. Böyle böyle kaçırıyoruz pek çok şeyi. Biliyorum, kırılması çok zor bir duvar. Ama önyargıyı kırdıktan ve her şeye tamamıyla açık hale geldikten sonra çok daha verimli bir hayat yaşanabilir kanımca.

 "Önyargıyı kırmak, atomu parçalamaktan daha zordur.(Albert Einstein)" diyor ünlü bilim adam yüzyıllar öncesinden. Hayata bu kadar dar kalıplardan ve at gözlüğüyle bakarak yaşamak, yeniliklere açık olmamak; sığ bir hayatı da beraberinde getiriyor ne yazık ki. Hayatın ne kadar kısa olduğu ve yaşadığımız her anın çok değerli olduğu gerçeğiyle düşünecek olursak, peşin hükümlü davranışımız yüzünden kaçırdığımız şeylerin kıymeti daha iyi anlaşılabilir.

Comments

Popular posts from this blog

YLSY Sürecim

Üniversite üçüncü sınıf. Aziz hoca bir dersimizde “Türkiye'de akademisyen olabilmenin yolları”nı anlatıyor. O zaman bunun için 3 yol var: ÖYP, cari alımlar ve MEB bursu. O gün MEB bursunu duyunca çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Anneme anlatıyorum hemen, 6 sene çok fazla diyor; babam, Türkiye'de bir iş sahibi olmamı söylüyor. Benim için hiç kolay bir ikna süreci olmuyor. Kendimi ifade etme çabalarım hala gözümün önünden gitmiyor.  Bir sene sonra ÖYP kaldırılıyor. Yıkılıyorum. Sonra mezun oluyorum. Sonra 2016 yılında ilk kez YLSY tercih kılavuzu yayınlanıyor. İçinde özel hukuk yok. Benim hukuku sevme nedenim olan özel hukuk yok. Başvurmuyorum. Ama gerçekten çok üzülüyorum. Aradan birkaç ay geçiyor. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'ne yüksek lisansa kabul ediliyorum. Ve YLSY'yi tamamen unutuyorum. Çok güzel bir yüksek lisans dönemi... Hocalarımı çok seviyorum. Okulumu çok seviyorum. Beni gerçekten tatmin ediyor. Sonra staj başlatıyorum. Yüksek lisans ve stajı aynı...

Yeni Mezun Bir Hukukçuyu Neler Bekliyor- Part 1

Merhaba, İlk olarak çok uzun zamandır yazı yazmadığımı belirtmeliyim. En son yazıyı kasımda yazmışım. Kasımdan bu yana geçen 8 ay boyunca çeşitli yoğunluklarım olduğundan ve bir süre sonra da araya zaman girdiği için bloga yazmak zorlaştığından ötürü yazı yazamadım. Fakat bir arkadaşımın yeni mezun bir hukukuçuya neler tavsiye edebileceğimi anlatan bir yazı kaleme almamı ricası üzerine kendimi bilgisayarın başında buldum. Umarım bu yazıyla blogun tozunu kaldırmış olurum. Öncelikle internetteki herhangi bir yerden copy-paste yapmayacağımı söylemeliyim. Bu yazdıklarım tamamen benim büyüklerimden öğrendiğim ve yaşayarak tecrübe ettiğim şeyler. Ben halihazırda avukatlık stajımın sonuna geldim ve yüksek lisansta da tez aşamasına gelmiş bulunuyorum. Kendimden yola çıkarak da anlatacağım bazı şeyleri. Keyifli okumalar. TATİL Bu yeni mezun olmuş herkese verebileceğim ilk ve en büyük tavsiyedir. Ben mezun olur olmaz, geçiçi diplomalarımız çıkınca koşa koşa baroda staj başvur...

I TOLD MY STORY!

If you ask me what’s the coolest thing I’ve ever done in my life, I’d say, “Which one? I’ve done so many cool things!” But if you said, “Come on, be serious now,” I’d tell you: the day I told my story. That was the day I felt the bravest, coolest, and most inspired. It all started when one of my close friends invited me to the  TOUCH Network storytelling event. I was like, “Cool, let’s go.” I didn’t have any expectations, good or bad, except that I knew we’d see some farm animals since the event was taking place on a farm. So we went. It was a storytelling event, as advertised, but not just random storytelling. Four people talked about struggles they had overcome in life, how they did it, and what we could take from it. It was basically like TED Talks, but with fewer spotlights and more human touch. If you know me, you know I’m all about human connection, deep conversations, and touchy subjects. So I was so happy when I realized what was going on. I had the most beautiful tw...